14 Şubat 2011 Pazartesi

Geçmişi ve Geleceği Yaşatarak Mimari



BAHATTİN AKYAPI
 

Kocaeli üniversitesi mimarlık-tasarım fakültesi mimarlık bölümü




Geçmişi ve Geleceği Yaşatarak Mimari

            Mimarlığın işlevsel özelliklerinden biri yaşamı kolaylaştırmak, insani ihtiyaçları gidermek amacıyla, tasarım gücünü kullanarak ve fiziksel çevreyi koruyarak bir mekan oluşturmaktır. Fiziksel çevreye gereksinim duyan bu mekan zamana bağlı olarak gelişen ve değişen toplumda yenilebilirlik kazanır. Yenilenebilirlik ise coğrafi, kültürel, dini, siyasi v.s. etmenlerle oluşur.
           
Mimarlık temel sektör olarak kabul gören inşaat sektörünün büyük bir parçasıdır. İnşaat sektörü ise şehirleşme ve kentleşmenin dayanağıdır. Kentleşmenin faktörleri arasında, hava kirliliği/temizliği, ses kirliliği, görsel kirlilik/temizlik, açık alanlara ulaşılabilirlik düzeyi, altyapı vb. gibi fiziksel çevreyi ilgilendiren konular olduğu gibi, sosyal bağlar, komşuluk ilişkileri, korunmuş gelenekler, kent içi kullanımlar, gibi sosyal olgular da vardır. Kaliteli bir yaşam çevresi, sosyal, ekonomik ve çevresel koşulların karşılıklı etkileşimi ve uyumu ile ortaya çıkabilecek çevrelerdir. Bulunduğumuz kentler de çarpıt yapılaşmalar yoğunluktadır. Yapılmakta olan inşaatlar, gecekonduların yakınında gökdelenler, şehir içinde trafik gürültüsü ve kirliliği, daracık yaya kaldırımları, kırık dökük çöp bidonları, bina cephelerindeki tabela kirliliği, tek-düze mimarlık örnekleri, kimliksiz cephe detayları, vb., pek çok çevresel “kalite-sizlik” örneğinden bazıları olarak karşımıza çıkabiliyor. Yapılan iş, alınan eğitim ve meslek icabı bu durum, en çok ilgili mesleklerden olan kişileri, bizleri (Mimarlar, , kentsel tasarımcılar, peyzaj mimarları...) rahatsız etmekte ve ilgilendirmektedir. Bu olumsuz mimari ve kentsel çevre kalitesi üzerinde doğrudan sorumluluk taşırız. Özellikle de mimarlık, ve son yıllarda da kentsel ve kırsal çevrelerdeki mimari ve yaşam kalitesi üzerine pek çok söylem geliştirip, bu söylem, yorum ve tartışmaları ulusal ve uluslararası boyutlara taşımıştır.

Bu bağlamda, yerel ve ulusal çabaların yanında, uluslararası düzeydeki girişimlerin ve farkındalığın en önemli örneklerinden birisi, Avrupa topluluğu üyesi on beş ülke tarafından yapılan katkılardan ve Avrupa Birliği’nin değişik kurumlarında yürütülmüş müzakerelerin bir sentezinden oluşan, “Kentsel ve Kırsal Çevrede Mimari Kalite” ile ilgili karardır (Avrupa’da Mimari Kaliteye İlişkin Karar, 12 Şubat 2001, 2001/C 73/04). Bu karar, Avrupa’da yaşam çevresinin niteliğinin geliştirilmesini amaçlayan bir siyasi metindir. Karar, Avrupa’da politikaların ve programların kapsamında mimarlığın ağırlığını ve etkisini artırmayı ve yine topluluk içinde ve uluslararası düzeyde diğer ülkelerle sürdürülen görüşmelerde, mimarlığın daha etkin bir biçimde yer almasını amaçlamaktadır. Karar; mimarlığın, tarihe, kültüre ve yaşam çevresine ait temel bir öğe olduğunu; mimari kalitenin, kentsel ve kırsal çevrenin öğelerinden birini oluşturduğunu; mekanın fiziksel ele alınışının ve kültürel niteliğin, Topluluğun birleştirici ve bölgesel politikaları bünyesi içinde göz önünde bulundurulması gereken unsurlar olduklarını; mimarlığın, entelektüel, kültürel, sanatsal ve mesleki bir uğraş olduğunu; dolayısıyla mimari hizmetin de aynı zamanda kültürel ve ekonomik boyutu da olan profesyonel bir hizmet olduğunu teyit eder ve vurgular.

Diğer önemli doküman da, ACE tarafından 2004 yılında yayımlanan “Mimarlık ve Yaşam Kalitesi (Architecture and Quality of Life)” başlıklı kitaptır. Bu kitapta da, Avrupa Mimarlar Konseyi’nin yaşam çevresi ve kalitesi konularındaki politikaları ortaya konmuş ve, yaşam çevrelerinin bütünsel anlamda sürdürülebilir ve yaşanabilir çevreler olabilmesi için gereken koşullar, izlenmesi gereken yöntem ve süreçler irdelenmiştir.

            Yani kentleşme yüksek bina ve seri gayrimenkul sektöründen ibaret olmamalıdır. Modern şehir oluşumu çerçevesinde kırsal alanlar ortadan kalkmamalıdır. Kentsel ve kırsal alanlarda mimari çevre kalitesi arttırılmalı, iyleştrilmeli, sorunlar barındıran kentsel çevrenin sosyo-ekonomik kültürel ve çevresel anlamda sürdürülebilir olmalı, kültürel ve sosyal bütün zenginlikleri yaşatmalıdır.

Kısacası fiziksel çevreyi korumalı ve bunu yaparken geçmişi yaşatarak geleceği sunmalıdır. İşte bunun için geçmişi ve geleceği yaşatarak mimari…

Belirlediğim rota bu açıklamaya uygun olarak aşağıdaki şehirlerden oluşmaktadır.

Arap kültürünün etkisiyle binbir gece masallarının gizemli ve oryantal atmosferine sahip Dubai için, çöldeki vaha tanımlaması tam anlamıyla doğrudur. Berrak turkuaz denizi, kayak pistleri, yemyeşil ağaçlı yolları ve göz alıcı mimari yapılarıyla insanı şaşırtan bir şehir olan Dubai, çöldeki ıssız bir şehirken bugünün modern metropolüne dönüşerek, imkânsız diye bir şey olmadığının canlı bir kanıtı hâline gelmiştir. Dubai gayrimenkul sektörünün en muazzam örneklerini kültürünü korumasıyla başaran muhteşem bir şehir.
Hem modern hem de tarihî bir metropol olan  Kore Savaşı’nda şehrin neredeyse tamamı yok edilmiş, tüm bunlara rağmen,1950’li yıllarda çevreyi koruyarak kaliteli bir gayrimenkul oluşumuyla yeniden yapılanmış ve tasarım harikası yapılar inşa edilmiş 2010 dünya tasarım kenti ödülünü alan ve bunu fazlasıyla hak eden hâlen tapınaklarını, pagodalarını, muhteşem saraylarını ve doğal güzelliklerini korumakta olan Seul.

Anlatılması güç olan dünyanın en kalabalık şehirlerden biri olmasına rağmen zamanın ötesinde modern mimarisiyle, koruduğu tarihi dokusuyla Fuji dağının eteklerinde müthiş kent Tokyo.


Metropol ama doğayı korumayı bilmiş, şehir planlaması yüksek düzeyde olan,  geleceğin mimari örnekler ile gökdelenlerin gökyüzüyle buluştuğu, binaların ve doğanın ahenk içinde olduğu Chicago.

Mojave Çölü üzerine kurulu yaptığı yapılarla sonsuz eğlencenin vaat edildiği bir şehre dönüşen, bununla beraber zooloji ve botanik parklarla bile doğal çevreyi devam ettiren Las Vegas.
Barselona özellikle mimarisiyle övgüyü gerçekten hak eden bir şehirdir. Modernista akımının en farklı ve en güzel örneklerini bu şehirde hemen her yerde, kaldırımlarda, binalarda, sokak lambalarında hatta sokak taşlarında bile görebiliriz. Kültürünü yaşatmayı bilen, fiziki çevreyi korumuş olan Antoni Gaudi’ nin şehri Barselona her mimarın görmesi gereken bir şehirdir.
Geçmişi M.Ö. 4000’lere kadar dayanan kozmopolit bir tarihe sahip olan Paris’in; çeşitli kalelere, kiliselere, köprülere, müzelere ev sahipliğini modern mimariyle sürdürmesi kenti herkesin görmesi gereken şehir haline getiriyor. Paris’te dolaşmak, her sokakta, her dönemeçte, her bir taşın altında Avrupa geçmişinin izlerini sürmek gibidir.
Antik kalıntıların şehre kattığı tarihsel doku, şehrin her noktasına yayılan Rönesans esintileri ve sanatla ruhsal dinginliği birleşitiren kutsal yapılar; Roma’nın güzelliklerini dile getirmenin sadece bir özetidir. Her sokak arası, çıktığınız her meydan, meydanları süsleyen çeşmeler ve heykeller; kiliseler, şapeller, müzeler; antik Roma yerleşim yerleri; hepsi bir arada yer almakta ve adeta ziyaretçileri kapmak için kıyasıya yarışmaktadırlar. Roma; yüzlerce yıllık şehirciliğini modern şehircilikle gayet iyi harmanlamıştır, tarih ve sanat dolu atmosferine romantizmi de ekleyince dünyanın doğal olarak en popüler destinasyonlarından biri durumuna gelmiştir.
Tarih boyunca Avrupa'nın en önemli kültür ve sanat merkezlerinden biri olan bu şehirde tüm bu olumsuzluklara rağmen üç yüzyıl önceki hâlini koruyan şehrin sokakları âdeta bir sanat eserini, masal diyarını andırır. Dar sokaklarda yürüyüp kanallarda dolaşmaya başladığınızda, asırlar boyu sanatçıları ve gezginleri kendine hayran bırakan Venedik’in müthiş mimarisiyle büyülenmemek elde değildir.
Prag, her yıl milyonlarca insanı büyülen bir Ortaçağ şehri. Avrupa’da günümüze dek hayat bulmuş mimari akımların en güzel örneklerini korumayı başarmış olan şehirde gayrimenkul sektörün mimariye ve fiziki çevreye saygıyla ilerlemesi imrenilecek bir durum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder