14 Şubat 2011 Pazartesi

Geçmişi ve Geleceği Yaşatarak Mimari



BAHATTİN AKYAPI
 

Kocaeli üniversitesi mimarlık-tasarım fakültesi mimarlık bölümü




Geçmişi ve Geleceği Yaşatarak Mimari

            Mimarlığın işlevsel özelliklerinden biri yaşamı kolaylaştırmak, insani ihtiyaçları gidermek amacıyla, tasarım gücünü kullanarak ve fiziksel çevreyi koruyarak bir mekan oluşturmaktır. Fiziksel çevreye gereksinim duyan bu mekan zamana bağlı olarak gelişen ve değişen toplumda yenilebilirlik kazanır. Yenilenebilirlik ise coğrafi, kültürel, dini, siyasi v.s. etmenlerle oluşur.
           
Mimarlık temel sektör olarak kabul gören inşaat sektörünün büyük bir parçasıdır. İnşaat sektörü ise şehirleşme ve kentleşmenin dayanağıdır. Kentleşmenin faktörleri arasında, hava kirliliği/temizliği, ses kirliliği, görsel kirlilik/temizlik, açık alanlara ulaşılabilirlik düzeyi, altyapı vb. gibi fiziksel çevreyi ilgilendiren konular olduğu gibi, sosyal bağlar, komşuluk ilişkileri, korunmuş gelenekler, kent içi kullanımlar, gibi sosyal olgular da vardır. Kaliteli bir yaşam çevresi, sosyal, ekonomik ve çevresel koşulların karşılıklı etkileşimi ve uyumu ile ortaya çıkabilecek çevrelerdir. Bulunduğumuz kentler de çarpıt yapılaşmalar yoğunluktadır. Yapılmakta olan inşaatlar, gecekonduların yakınında gökdelenler, şehir içinde trafik gürültüsü ve kirliliği, daracık yaya kaldırımları, kırık dökük çöp bidonları, bina cephelerindeki tabela kirliliği, tek-düze mimarlık örnekleri, kimliksiz cephe detayları, vb., pek çok çevresel “kalite-sizlik” örneğinden bazıları olarak karşımıza çıkabiliyor. Yapılan iş, alınan eğitim ve meslek icabı bu durum, en çok ilgili mesleklerden olan kişileri, bizleri (Mimarlar, , kentsel tasarımcılar, peyzaj mimarları...) rahatsız etmekte ve ilgilendirmektedir. Bu olumsuz mimari ve kentsel çevre kalitesi üzerinde doğrudan sorumluluk taşırız. Özellikle de mimarlık, ve son yıllarda da kentsel ve kırsal çevrelerdeki mimari ve yaşam kalitesi üzerine pek çok söylem geliştirip, bu söylem, yorum ve tartışmaları ulusal ve uluslararası boyutlara taşımıştır.

Bu bağlamda, yerel ve ulusal çabaların yanında, uluslararası düzeydeki girişimlerin ve farkındalığın en önemli örneklerinden birisi, Avrupa topluluğu üyesi on beş ülke tarafından yapılan katkılardan ve Avrupa Birliği’nin değişik kurumlarında yürütülmüş müzakerelerin bir sentezinden oluşan, “Kentsel ve Kırsal Çevrede Mimari Kalite” ile ilgili karardır (Avrupa’da Mimari Kaliteye İlişkin Karar, 12 Şubat 2001, 2001/C 73/04). Bu karar, Avrupa’da yaşam çevresinin niteliğinin geliştirilmesini amaçlayan bir siyasi metindir. Karar, Avrupa’da politikaların ve programların kapsamında mimarlığın ağırlığını ve etkisini artırmayı ve yine topluluk içinde ve uluslararası düzeyde diğer ülkelerle sürdürülen görüşmelerde, mimarlığın daha etkin bir biçimde yer almasını amaçlamaktadır. Karar; mimarlığın, tarihe, kültüre ve yaşam çevresine ait temel bir öğe olduğunu; mimari kalitenin, kentsel ve kırsal çevrenin öğelerinden birini oluşturduğunu; mekanın fiziksel ele alınışının ve kültürel niteliğin, Topluluğun birleştirici ve bölgesel politikaları bünyesi içinde göz önünde bulundurulması gereken unsurlar olduklarını; mimarlığın, entelektüel, kültürel, sanatsal ve mesleki bir uğraş olduğunu; dolayısıyla mimari hizmetin de aynı zamanda kültürel ve ekonomik boyutu da olan profesyonel bir hizmet olduğunu teyit eder ve vurgular.

Diğer önemli doküman da, ACE tarafından 2004 yılında yayımlanan “Mimarlık ve Yaşam Kalitesi (Architecture and Quality of Life)” başlıklı kitaptır. Bu kitapta da, Avrupa Mimarlar Konseyi’nin yaşam çevresi ve kalitesi konularındaki politikaları ortaya konmuş ve, yaşam çevrelerinin bütünsel anlamda sürdürülebilir ve yaşanabilir çevreler olabilmesi için gereken koşullar, izlenmesi gereken yöntem ve süreçler irdelenmiştir.

            Yani kentleşme yüksek bina ve seri gayrimenkul sektöründen ibaret olmamalıdır. Modern şehir oluşumu çerçevesinde kırsal alanlar ortadan kalkmamalıdır. Kentsel ve kırsal alanlarda mimari çevre kalitesi arttırılmalı, iyleştrilmeli, sorunlar barındıran kentsel çevrenin sosyo-ekonomik kültürel ve çevresel anlamda sürdürülebilir olmalı, kültürel ve sosyal bütün zenginlikleri yaşatmalıdır.

Kısacası fiziksel çevreyi korumalı ve bunu yaparken geçmişi yaşatarak geleceği sunmalıdır. İşte bunun için geçmişi ve geleceği yaşatarak mimari…

Belirlediğim rota bu açıklamaya uygun olarak aşağıdaki şehirlerden oluşmaktadır.

Arap kültürünün etkisiyle binbir gece masallarının gizemli ve oryantal atmosferine sahip Dubai için, çöldeki vaha tanımlaması tam anlamıyla doğrudur. Berrak turkuaz denizi, kayak pistleri, yemyeşil ağaçlı yolları ve göz alıcı mimari yapılarıyla insanı şaşırtan bir şehir olan Dubai, çöldeki ıssız bir şehirken bugünün modern metropolüne dönüşerek, imkânsız diye bir şey olmadığının canlı bir kanıtı hâline gelmiştir. Dubai gayrimenkul sektörünün en muazzam örneklerini kültürünü korumasıyla başaran muhteşem bir şehir.
Hem modern hem de tarihî bir metropol olan  Kore Savaşı’nda şehrin neredeyse tamamı yok edilmiş, tüm bunlara rağmen,1950’li yıllarda çevreyi koruyarak kaliteli bir gayrimenkul oluşumuyla yeniden yapılanmış ve tasarım harikası yapılar inşa edilmiş 2010 dünya tasarım kenti ödülünü alan ve bunu fazlasıyla hak eden hâlen tapınaklarını, pagodalarını, muhteşem saraylarını ve doğal güzelliklerini korumakta olan Seul.

Anlatılması güç olan dünyanın en kalabalık şehirlerden biri olmasına rağmen zamanın ötesinde modern mimarisiyle, koruduğu tarihi dokusuyla Fuji dağının eteklerinde müthiş kent Tokyo.


Metropol ama doğayı korumayı bilmiş, şehir planlaması yüksek düzeyde olan,  geleceğin mimari örnekler ile gökdelenlerin gökyüzüyle buluştuğu, binaların ve doğanın ahenk içinde olduğu Chicago.

Mojave Çölü üzerine kurulu yaptığı yapılarla sonsuz eğlencenin vaat edildiği bir şehre dönüşen, bununla beraber zooloji ve botanik parklarla bile doğal çevreyi devam ettiren Las Vegas.
Barselona özellikle mimarisiyle övgüyü gerçekten hak eden bir şehirdir. Modernista akımının en farklı ve en güzel örneklerini bu şehirde hemen her yerde, kaldırımlarda, binalarda, sokak lambalarında hatta sokak taşlarında bile görebiliriz. Kültürünü yaşatmayı bilen, fiziki çevreyi korumuş olan Antoni Gaudi’ nin şehri Barselona her mimarın görmesi gereken bir şehirdir.
Geçmişi M.Ö. 4000’lere kadar dayanan kozmopolit bir tarihe sahip olan Paris’in; çeşitli kalelere, kiliselere, köprülere, müzelere ev sahipliğini modern mimariyle sürdürmesi kenti herkesin görmesi gereken şehir haline getiriyor. Paris’te dolaşmak, her sokakta, her dönemeçte, her bir taşın altında Avrupa geçmişinin izlerini sürmek gibidir.
Antik kalıntıların şehre kattığı tarihsel doku, şehrin her noktasına yayılan Rönesans esintileri ve sanatla ruhsal dinginliği birleşitiren kutsal yapılar; Roma’nın güzelliklerini dile getirmenin sadece bir özetidir. Her sokak arası, çıktığınız her meydan, meydanları süsleyen çeşmeler ve heykeller; kiliseler, şapeller, müzeler; antik Roma yerleşim yerleri; hepsi bir arada yer almakta ve adeta ziyaretçileri kapmak için kıyasıya yarışmaktadırlar. Roma; yüzlerce yıllık şehirciliğini modern şehircilikle gayet iyi harmanlamıştır, tarih ve sanat dolu atmosferine romantizmi de ekleyince dünyanın doğal olarak en popüler destinasyonlarından biri durumuna gelmiştir.
Tarih boyunca Avrupa'nın en önemli kültür ve sanat merkezlerinden biri olan bu şehirde tüm bu olumsuzluklara rağmen üç yüzyıl önceki hâlini koruyan şehrin sokakları âdeta bir sanat eserini, masal diyarını andırır. Dar sokaklarda yürüyüp kanallarda dolaşmaya başladığınızda, asırlar boyu sanatçıları ve gezginleri kendine hayran bırakan Venedik’in müthiş mimarisiyle büyülenmemek elde değildir.
Prag, her yıl milyonlarca insanı büyülen bir Ortaçağ şehri. Avrupa’da günümüze dek hayat bulmuş mimari akımların en güzel örneklerini korumayı başarmış olan şehirde gayrimenkul sektörün mimariye ve fiziki çevreye saygıyla ilerlemesi imrenilecek bir durum.

AYRINTILARIYLA BELİRLENEN ROTA



AYRINTILARIYLA BELİRLENEN ROTA


Dubai
1979 yılında Jebel Ali limanında serbest ticaret bölgesi kurulmasıyla, Dubai’de ekonomik alanda büyük değişim ve gelişimler kaydedilmiştir. Bugün bir dünya şehri ve iş merkezi konumundaki şehir, petrolün yanı sıra emlak, turizm ve finansal hizmetler alanlarında da ülke ekonomisine ciddi katkılarda bulunmaktadır.
Arap kültürünün etkisiyle binbir gece masallarının gizemli ve oryantal atmosferine sahip Dubai için, çöldeki vaha tanımlaması tam anlamıyla doğrudur. Berrak turkuaz denizi, kayak pistleri, yemyeşil ağaçlı yolları ve göz alıcı mimari yapılarıyla insanı şaşırtan bir şehir olan Dubai, çöldeki ıssız bir şehirken bugünün modern metropolüne dönüşerek, imkânsız diye bir şey olmadığının canlı bir kanıtı hâline gelmiştir.




Skip Navigation LinksNereler Gezilir?
Dubai Müzesi
Dubai Müzesi, 1787 yılında inşa edilmiş olan Al Fahidi Kalesi’nin içerisinde yer almaktadır. Geçmiş yıllarda şehri koruma görevini üstlenmiş olan Al Fahidi Kalesi, başlı başına bir tarihi eser niteliği taşımaktadır.
1971 yılında müze olarak kullanılması için yenilenen kale içerisinde açılan Dubai Müzesi, petrolün keşfinden önce Dubai’de sürdürülen yaşama tanıklık edilmesini sağlayan oldukça renkli bir müzedir.
İçerisinde yer alan 3 boyutlu dev diaromalar sayesinde Dubai Müzesi; petrol keşfedilmeden önceki dönemlerde Dubai’de sosyal yaşamın nasıl olduğunu, evlerin içlerini, inci ticareti yapan tüccarları, Dubai deniz yaşamını, şehrin nasıl bu denli fakirlikten kurtularak birden zengin bir metropol hâline geldiğini detaylı bir şekilde gözler önüne sermektedir.
Ayrıca müzede M.Ö. 3000 yılına ait, bölgedeki çeşitli mezarlardan çıkarılmış olan tarihi eserler de sergilenmektedir. Müze, 08.30 – 20.30 saatleri arası ziyarete açıktır.
Adres: Al Fahidi Yolu, Al Fahidi Kalesi, Bur Dubai bölgesi, Dubai

Jumeriah Camisi
Ortaçağ döneminde bölgede hüküm sürmüş olan Fatımiler tarafından yaptırılmış olan, İslam mimarisinin en güzel örneklerinden Jumeriah Camisi, Dubai’de Müslüman olmayanların içeri girebildiği tek cami olma özelliğini taşımaktadır.
Gece ışıkları yandığında bir başka güzel olan Jumeriah Camisi, Dubai’de en çok fotoğrafı çekilen yapıların başında gelmektedir.
Adres: Jumeriah Caddesi, Palm Strip Alışveriş Merkezi karşısı, Dubai
Bastakiya Bölgesi
Eski Dubai olarak da adlandırılan Bastakiya Bölgesi, şehrin eski yapısının korunduğu, geleneksel Dubai evlerinin sıklıkla görülebileceği ve Dubai’nin bohem atmosferinin kuvvetli bir şekilde hissedildiği otantik bir bölgedir. Eskiden kalma rüzgâr kuleleri ve dar sokaklarıyla meşhur Bastakiya Bölgesi’ne, Al Fahidi Kale’sinden aşağı yürüyerek kısa bir zaman içerisinde ulaşılabilmektedir.
Bastakiya Bölgesi içerisinde pek çok müze, sanat galerisi ve kafe bulunmaktadır. Ara sokaklara dalıp geleneksel Dubai evlerinin fotoğraflarını çekmek için gidilebilecek en ideal yerlerden biri olan Bastakiya Bölgesi, her cumartesi, sokaklarında kurulan şehir pazarına ev sahipliği yapmaktadır.
Adres: Dubai Çarşısı’nın doğu çıkışı, Al Fahidi Caddesi, Dubai

Dubai Çeşmesi
Dubai Alışveriş Mekezi’nin hemen önünde yer alan Burj Khalifa Gölü üzerine kurulmuş olan Dubai Çeşmesi, dünyanın en büyük dans eden çeşmesi olma özelliğine sahiptir. Dubai şehir merkezinin en güzel gezinti alanlarından birinde yer alan çeşme; 150 metre yüksekliğe fışkıran sularıyla, hem Arapça hem de dünya şarkıları eşliğinde değişik koreografiler sunarak dans etmektedir.
25 değişik renkte 1500 sualtı lambasını içerisinde barındıran Dubai Çeşmesi, ışık ve renk oyunlarıyla dansın birleşmesi sonucu muhteşem bir görsel şov sunmaktadır. Şovlar her yarım saatte bir olmak üzere; hafta içi 18.00 – 22.00 saatleri arasında, hafta sonu ise 16.00 – 23.00 saatleri arasında izlenebilmektedir.
Adres: Burj Khalifa Gölü üzeri, Dubai şehir merkezi
Burj Khalifa
Dünyanın en uzun binası Burj Khalifa, 828 metre uzunluğundadır ve 124 kata sahiptir. İçerisinde dünya çapında ilk kez açılmış olan Armani Oteli’ni barındıran Burj Khalifa, ışıl ışıl görüntüsünün yanı sıra, sunduğu lüks hizmet ve servislerle her açıdan oldukça ihtişamlı bir yapıdır.
Alışveriş merkezi, restoranlar, spor salonu, deniz akvaryumu, gökyüzü gözlem evi ve konut katlarını içeren bu muhteşem bina; Dubai’de ziyaret edilmesi gereken mekânların en başında gelmektedir. En üst katı gözlemevi olan Burj Khalifa; ziyaretçilerine, dünyanın en tepesinde olma hissini yaşama şansı vermektedir.
Adres: Emaar Bulvarı, No:1, Dubai şehir merkezi

Dubai Dünya Ticaret Merkezi
1979 yılında kurulan 184 metrelik uzunluğa sahip, 39 katlı Dubai Dünya Ticaret Merkezi, Dubai Emirliği ve çevre bölgelerinin ekonomik gelişimine büyük katkılarda bulunmuştur. 100 Dirhem’lik banknotlar üzerinde resmi görülebilen bina, bölgede zenginliğin ve ekonomik gelişimin simgesi hâline gelmiştir.
Türkiye dâhil olmak üzere, birçok ülkenin elçiliklerini, uluslararası şirketlerin merkezlerini, lüks konutları, 200 kişi kapasiteli tiyatro salonu ve toplantı odalarını, banka, restoran ve mağazaları içerisinde barındıran Dubai Dünya Ticaret Merkezi, dünya çapında iş dünyasının en prestijli kulüplerinden biri olan Dubai Dünya Ticaret Kulübü’ne de ev sahipliği yapmaktadır.
Dünya Ticaret Merkezi binasının en üst katında bulunan Dubai Dünya Ticaret Kulübü’nün restoran ve barı, uygun giyimli ziyaretçilere açık bulunmaktadır ve şehrin panoramik bir manzara ile görülebildiği muhteşem bir manzaraya sahiptir. Günde 2 kez rehberler eşliğinde düzenlenen turlar sayesinde Dubai Dünya Ticaret Merkezi’ni detaylı bilgi edinerek ziyaret etmek mümkündür.
Adres: Sheikh Zayed Cad., Ticaret Merkezi Kavşağı, Dubai
Burj Al Arab Oteli
Dünyanın ilk 7 yıldızlı süper lüks oteli ilan edilen Burj Al Arab Oteli, 381 metre yüksekliğiyle yapay bir adacığın üzerinde gökyüzüne yükselmektedir. Jumeria sahili kıyısında yer alan otel; kıyıdan az önce ayrılmış, dalgalarda süzülen bir yelkenliye benzeyen mimari yapısıyla günümüzün modern mimari ikonlarından biridir.
Belli periyotlarla renk değiştiren bir dış cepheye sahip olan otel, 180 metrelik dünyanın en uzun avlusunu da içerisinde barındırmaktadır. Muhteşem bir deniz altı restoranına sahip otelden kıyıya her saat ulaşım hizmeti sunulmaktadır. Otelde konaklamayanlar için, rehberler eşliğinde otelin gezilebileceği tur imkânları bulunmaktadır.
Adres: Jumeriah sahili, Dubai
Dubai Marinası
Şehri ortadan ikiye kesen, 14 km uzunluğundaki Dubai’nin küçük körfezi, geçmiş yıllardan beri ülkeye uğrayıp ardından Hindistan veya Doğu Afrika’ya doğru yoluna devam eden dhow adı verilen Arap yelkenlilerinin uğrak noktası konumundadır.
Dubai Marinası’na yanaşan renkli yelkenliler ve etraflarında gerçekleşen yoğun ticaret aktiviteleri, oldukça renkli bir görüntü oluşturmaktadır. Çoğu denizci yelkenlileriyle körfezde bir saatlik turlar düzenlemekte ve hikâyelerini paylaşarak, bu farklı atmosferin turistlerce yaşanmasını sağlamaktadır.
Muhteşem bir manzaraya sahip olan Dubai Marinası’nı ve bölgedeki hareketliliği izlemenin bir diğer yolu ise, abra adı verilen deniz taksilerine binmektir. Abralar ile marinadan düzenlenen rehberli turlar eşliğinde, denizin üzerinde serin bir şekilde ilerlerken, tarihi ve turistik yerleri yanaşarak izlemek ve haklarında detaylı bilgiler edinebilmek mümkündür.
Adres: Dubai Körfezi, Al Maktoum Köprüsü kuzeyi, Dubai
Palmiye ve The World Adaları
Palmiye 3’lüsü olarak da bilinen Palmiye Adaları; Palmiye Jumeirah, Palmiye Jebel Ali ve Palmiye Deira adalarından oluşmaktadır. Dünya çapında, insanlar tarafından yapay olarak meydana getirilen en büyük adalar olan Palmiye Adaları, yine dünyanın en büyük köprü projeleriyle ana karaya bağlanmaktadır.
Palmiye Jumeirah Adası, oteller ve birkaç özel rezidans binasına; Palmiye Deira daha çok özel mülk ve villa grubuna; Palmiye Jebel Ali ise su parkı, eğlence mekânları gibi daha çok aktivitelere yönelik yapılara ev sahipliği yapmaktadır. Palmiye Adaları, uzaydan dahi görülebilmektedir.
Palmiye Adaları, Dubai’nin en son mimari harikası, dünya şeklini meydana getiren yapay adacıklardan oluşan The World (dünya) ile beraber ziyaretçi akınına uğramakta ve konuklarını büyülemektedir. Palmiye Adaları’ndan daha açıkta yer alan The World adacıkları; otelleri, tatil köylerini, konutları, eğlence ve alışveriş mekânlarını içerisinde barındırmaktadır.
Adres: Dubai sahili açıkları, Dubai
Majlis Sanat Galerisi
Bastakiye Bölgesi içerisinde yer alan Majlis Sanat Galerisi, bölgede bulunan en antik eserlere sahip ticari sanat galerilerinden biridir. Eser satın almak için olmasa bile mutlaka gezilmesi gereken Majlis Sanat Galerisi, temel olarak yerel sanatçıların resim ve kaligrafi eserlerini içerisinde barındırmaktadır. Galeride ayrıca; 19. yüzyıla ait İran sanat eserlerine, antika cam, seramik ve porselen eşya ve heykellere, el işlerine, eski harita ve tablolara rastlanılabilmektedir.
Bastakiye Bölgesi’nin dar sokaklı, rüzgâr kuleli bohem atmosferi içerisinden geçerek Majlis Sanat Galerisi’ne ulaşmak ve Dubai tarihine daha yakından şahit olabilmek mümkündür. Galeri, cumartesi – perşembe günleri 10.00 – 18.00 saatleri arasında ziyarete açıktır.
Adres: Al Musalla Kavşağı, Bastakiya bölgesi, Bur Dubai (Eski Dubai), Dubai

Şeyh Saeed Al Maktoum'un Evi
Şeyh Saeed Al Maktoum'un Evi, bölgede yer alan en eski ev olmasının yanı sıra, geleneksel Dubai mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. 1896 yılında tamamen kumtaşı kullanılarak inşa edilmiş olan bina, muhteşem bir deniz manzarasına sahiptir.
Dubai Emirliği’nin eski yöneticisi Şeyh Saeed Al Maktoum tarafından şehirdeki ticaret akımını izlemek amacıyla ev olarak kullanılmış olan mekân, 1986 yılında müzeye çevrilmiştir. Müze içerisinde Dubai’nin 1940’lı yıllardan 1960’lı yıllara kadar olan gelişimini anlatan ve sürekli ziyaretçilere açık bulunan bir de sergi bulunmaktadır.
Şeyh Saeed Al Maktoum'un Evi, cumartesi – perşembe günleri 08.00 – 20.30 saatleri arasında; cuma günleri ise 15.30 – 21.30 saatlerinde ziyarete açıktır.
Adres: Al Shindagha Cad., Al Shindagha Tüneli yanı, Dubai

Miras Köyü
Miras Köyü, bölgede eskiden yaşanmış olan geleneksel yaşamın her şeyiyle birebir kurgulandığı oldukça ilginç bir köydür. Köyü ziyaret ederek, geçmiş zamanlara ait yaşamı deneyimleyebilir, otantik bir atmosfer içerisinde kendinizi binbir gece masallarının içerisinde hissedebilirsiniz.
Miras Köyü’nü ziyaret ederek; çamurdan yapılmış eski Dubai evlerinde kalmak, inci ticaretinin gerçekleştirildiği sokaklarda pazarlık mizanseni yapanları izleyerek yürümek, inci arama dalışlarına katılmak ve yöreye özgü kültürel adetleri deneyimleyerek, hediyelik eşyalar satın alabilmek mümkündür.
Adres: Şeyh Saeed Al Maktoum'un Evi’nin yanı, Al Shindagha Bölgesi, Dubai

Şehrin dışında kalan yerler
Dubai sahil şeridinden 30 dakika boyunca kuzeye doğru ilerlendiğinde, Ajman Emirliğinin başkenti Ajman şehrine varılmaktadır. Denizin ve güneşin tadını çıkarmak isteyenler için tam bir cennet olan Ajman şehrinde; 16. yüzyıldan kalma, müzeye çevrilmiş olan Ajman Kalesi ve Ajman altın çarşıları ziyaret edilebilir.
Dubai’ye yakın bir diğer emirlik ise Umm Al Quwain Emirliği’dir. Dubai’ye göre daha sakin bir atmosfere sahip olan Umm Al Quwain Emirliği’nin başkenti, Umm Al Quwain şehridir. Al Dur arkeolojik kazı alanları, Umm Al Quwain Kalesi ve Umm Al Quwain sahilinden 1 km uzaklıkta yer alan, birçok bitki ve hayvana ev sahipliği yapmakta olan, doğal rezerv alanı Seneyah Adası, şehirde ziyaret edilebilecek başlıca mekânlar arasında yer almaktadır.
Sharjah Emirliği
Dubai’den 35 km uzaklıkta bulunan Sharjah Emirliği’nin başkenti olan Sharjah şehrine, taksi ile 15 – 20 dakikalık bir yolculuk ile ulaşılabilmektedir. Dubai kadar gelişmiş ve lüks bir şehir olmayan Sharjah; doğallığı ve ucuzluğuyla her geçen gün daha da ünlenmektedir. Ülkenin en eski kapalı çarşılarından biri olan Souq Al Arsah, çok sayıda mağazaya ev sahipliği yapan Mavi Çarşı, Sharjah Kulesi Müzesi, İslam Müzesi ve Sharjah Sanat Müzesi şehir içerisinde ziyaret edilmesi gereken yerlerin başında gelmektedir.
Sharjah ziyareti sırasında mutlaka denenmesi gereken aktivitelerden biri ise “Eye of the Emirates” (Emirliklerin gözü) denilen dev dönme dolaba binmektedir. Sharjah şehrini, çevresindeki lagünleri ve hatta Dubai’nin ışıklı gökdelenlerini dâhi görebileceğiniz bu dönme dolap gezintisini, akşam saatlerinde şehrin ışıkları muhteşem bir manzara vaat ederken gerçekleştirmeniz önerilmektedir.



Seul
Dünyanın en büyük şehirlerinden olan Seul, Güney Kore’nin sanatsal, kültürel ve ekonomik merkezidir. Hükümet binaları, bankaları, iş merkezleri ve üniversiteleri ile şehirde hiç bitmeyen bir telaş vardır. Seul için şakayla karışık “Seul Cumhuriyeti” denmektedir. “Soul of Asia (Asya’nın Ruhu)” sloganıyla tanıtılmakta olan Seul; güzel plajların, tepelik alanların, botanik bahçelerin, tuhaf kokulu ağaçların, tarihî sarayların ve gizli bahçelerin şehridir.
Hem modern hem de tarihî bir metropol olan Seul, bir çok savaş görmüştür. Özellikle Kore Savaşı’nda şehrin neredeyse tamamı yok edilmiştir. Tüm bunlara rağmen,1950’li yıllarda kent yeniden yapılanmış ve tasarım harikası yapılar inşa edilmiştir. 2010 dünya tasarım kenti ödülünü alan ve bunu fazlasıyla hak eden şehir hâlen tapınaklarını, pagodalarını, muhteşem saraylarını ve doğal güzelliklerini korumaktadır.
Güney Kore’nin en büyük kenti olan Seul dağların arasında bulunan, içinden Han Nehri geçen gizemli bir şehirdir. Ünlü Han Nehri’nin üzerinde ışıl ışıl 23 köprü bulunur. Şehrin sınırları 16 kilometre uzunluktaki hisar surlarıyla çevrilmiştir. İnsana estetik bir haz yaşatan güzel mimarisiyle ziyaretçilerini büyüleyen şehir, tarihî dokusu ve can alıcı gece yaşantısıyla dikkat çekmektedir.


Skip Navigation LinksNereler Gezilir?
Seul, her biri ortalama bir şehir nüfusu kadar nüfusa sahip Korece’de “gu” denilen 25 bölgeye ayrılmıştır. Bu 25 bölge de 522 alt bölgeye sahiptir.
Chung-gu, şehir merkezi konumundaki bölgedir. Şehrin güney kısmı Kangnam, en seçkin ve en zengin kesimin ikamet ettiği ama turistik olmayan bir bölgedir. Turistler için çekici olan, tarihî değere sahip yapıtlar daha çok kuzey bölgelerde yer almaktadır.
Şehrin kuzeyinde ve merkezindeki sanat eserleri, Avrupa şehirlerindeki eserlerle yarışır şekildedir. Bütün büyük binaların önlerinde mermer, bronz ve granit heykeller görmeniz mümkündür.
Şehrin kuzey kısımları; eskiden asillerin yaşadığı, kraliyet saraylarının, gösterişli malikânelerin ve antik yapıların bulunduğu oldukça tarihî bölgelerdir. Ahşap oymalı kapılar ve pirinç tokmaklı tarihî evler, özgün mimarileri ile dikkat çekmektedir. Seul’de geleneksel çay dükkânları ve sanat galerilerini keşfedebilir, çağdaş sanatçıların eserlerini görebilirsiniz. En güneyde ise alışveriş için en güzel dükkânların bulunduğu ve gece hayatının kalbinin attığı Itaewon bulunmaktadır.
Şehrin önemli turistik bölgeleri
Jungho
Saraylar ve devlet binalarının olduğu bu bölge, Han Nehri’nin içinden geçmektedir. Çok sevilen bir alışveriş bölgesi olan Insadong caddesinde birçok hediyelik eşya bulabilirsiniz. Jungho, Seul’ün tarihî ve kültürel cazibelerine yürüme mesafesinde bulunmaktadır.
Gangham
Nehrin güney kısmında bulunmaktadır. En lüks mağaza ve restoranların, en büyük otellerin olduğu çok modern ve popüler bir bölgedir. Eğlence mekânları ve barların hayli çoğunluklu olduğu bölge, özellikle geceleri canlanır ve ışık gösterilerine sahne olur.
Gyeongju
Küçük bir kasaba olan Gyeongju’nun en önemli özelliği, tüm kasabanın geleneksel yapılar ile inşa edilmiş olmasıdır. Gyenongju’yu keşfetmek için, çeşitli bisikletler ve atv (4 tekerlekli motosiklet)ler kiralanabilmektedir. Bölgede bulunan göl, eşsiz bir manzara sunmaktadır.
Hyehwa
Seul’ün sanat merkezi denilebilecek bu bölgede onlarca dramatik ve komedi tiyatro performanslarının sergilendiği sokak tiyatroları vardır. Burada birçok galeri ve sergi gezebilirsiniz. Yaz aylarında özellikle cuma geceleri, Hyehwa’nın sokakları capcanlı olur.
Itaewon
Namsan dağının güneyinde yer alan turistlerin ve alışveriş yapmak isteyenlerin en çok rağbet ettikleri bölgedir.
Şehrin en önemli cazibeleri
Yi Hanedanlığı Sarayları
500 yıl boyunca hüküm süren Yi Hanedanı, 14. yy sonlarında inanılmaz yükseklikte surlarla çevrili saraylar yaptırmıştır. Zaman içinde yıkılmış ve yok olmuş bazı sarayların dışında bugün hâlen varlığını koruyan saraylar, büyük bir araziye yayılmıştır. Tüm sarayları gezmek bir günden fazla zaman gerektirmektedir. En göz alıcı saraylar; Deoksugung, Changgyeonggung, Gyeonhuigung ve Changdeokgun‘dur.
Saray kapısı önündeki muhafızların gösterisi oldukça ilgi çekicidir. Üstün güvenlik önlemleri altında korunmakta olan Seul’ün en eski sarayı olan Changdeokgung Sarayı’nın içinde 32 hektarlık alana sahip muhteşem bir Gizli Bahçe bulunmaktadır. Bu Gizli Bahçe’nin girişinde bulunan Pullomon Kapısı’nın altından bir kez geçen bir kimsenin sonsuza dek genç kalacağına dair bir inanç vardır.
Adres: Waryong-dong, Jongno-gu, Seul, Kore
Insadong
Antika dükkânlarının ve sanat atölyelerinin bulunduğu Insadong Caddesi, her daim cıvıl cıvıl kalabalık olan işlek bir caddedir. Sıra dışı restoran ve çay bahçelerinin olduğu bu caddede keyifli bir mola verebilirsiniz.
Bongeunsa Tapınağı
Coex Mağazası karşısında bulunan Bongeunsa Tapınağı, Seul’deki tapınakların en büyüğüdür. Zen meditasyonunda uzmanlaşmak isteyen Budistler için en iyi eğitim merkezi olan Bong-eunsa, M,S. 794’te inşa edilmiştir. 1856 yılında, 200 yıllık kitaplar getirtilerek kütüphane binası eklenmiştir.
Günde 2 kez keşişler 4 enstrümanla perküsyon seremonisi yapmaktadır. Her bir enstrüman, doğanın bir parçasını sembolize etmektedir. Topraktaki canlıların kutsanması için davul, sualtındakiler için tahta bir balık, gökyüzündekiler için gök davulu, yer altındakiler için de gong aleti kullanılarak dini ritüeller gerçekleştirilmektedir.
Tapınakta büyük kaplumbağa resimlerini, budanın hayatını tasvir eden resimleri görebilirsiniz. Dilerseniz tapınakta kalma imkânı ya da 2 saatlik tur imkânlarından faydalanabilirsiniz.
Adres: 73 Samseong-dong, Gangnam-gu, Seul, Kore
Yeouido Adası
Han Nehri’nin ortasında, çok sayıda iş merkezi ve yönetim binası bulunan Youido, eğlence ve doğal güzellikleri de bünyesinde barındırmaktadır. Kore’nin en yüksek binası olan DLI 63, mükemmel bir panoromik manzara sunmaktadır.
Seul Şaman, Budist ve Hristiyanlık inancına sahip insanların bir arada yaşadığı bir şehirdir. Adadaki Full Gospel Kilisesi’nde yapılan pazar ayinleri, dünyadaki en büyük cemaati oluşturmaktadır. Bu da şehrin kozmopolit yapısının ve hoşgörü sahibi oluşunun bir göstergesidir.
Adanın nehir kıyısındaki parkları, patenciler ve yürüyüş sevenlerin popüler mekânlarıdır. Adada yapılabilecek pek çok aktivite bulunmaktadır. İsterseniz yüzerek suyun keyfini çıkarabilir ya da bisiklet kiralayabilirsiniz. Sualtı Dünyası Akvaryumu’nda su altı canlılarının yanında dalış yapabilir, balıklara yem verebilirsiniz. (Tel: +822 7895663)
Haziran ve ağustos aylarında geceleri her saat düzenlenen nehir turlarına katılabilir, nehrin ve şehrin gece manzarasını keşfe çıkabilirsiniz. İlgi alanınız gökyüzü ise DLI 63 binasının 60. katında bulunan Hava Gözlem Platformu’na giderek yıldızların ışıltısına daha yakından bakabilirsiniz.
Adres: 60 Yeoeuido-dong, Yeongdeungpo-gu, Seul, Kore
Namsan Parkı
Namsan Dağı üzerinde bulunan Namsan Kulesi, şehrin önemli cazibelerindendir. Eski Seul Krallığı’nın güney sınırlarını oluşturan Namsan Dağları, bugün Namsan Doğa Parkı içerisinde bulunmaktadır. Park içerisinde eski surları görebilir, batı kısımdaki botanik bahçeleri gezebilir, tropikal bitki ve çiçekler arasında tertemiz havayı içinize çekerek ferahlayabilirsiniz.
Shutterstock Image ID: 26237254 Botanik Bahçe
Parkın içinde bulunan bir diğer önemli yapı Seul Kulesi’dir. Namsan Dağı’ndan 260 m deniz seviyesinden 480 m yükseklikte olan kuleye asansör ile çıkılmaktadır. Kızıl ve sarı bulutların sisle karışık manzarası eşsiz bir görüntü şöleni sunar. Yeni yapılmış restoranların tümünde masalar halka şeklinde dizilmiştir. Her masa, muhteşem manzaranın seyredilebileceği pencere kenarında hizalanmıştır.
Namsan Parkı’na teleferikle gidilip gelinirken de manzara seyredilebilmektedir. Park içerisinde, Teddy Bear Müzesi bulunmaktadır. Müzede, yüzlerce faklı boyutlarda  oyuncak ayılar bulunmaktadır. İsterseniz stantlarda bulunan oyuncakları satın alabilirsiniz.
Adres: Hoehyeondong 1-ga Jung-gu, Seul, Kore
Tapgol Parkı
Dinlence ve huzurlu bir ortam arayanlar için birebir olan bu park, doğal güzellikleri ve yeşilin tonlarıyla ferahlatan bir cazibeye sahiptir. Bu parkta çok sevilerek oynanan Baduk adlı bir oyun vardır. Ünlü Japon strateji oyunu “go”ya benzemekte olan bu oyun için hazırlanmış masaları boş bulmak oldukça zordur.
Pagoda, parkın en ilgi çekici yerlerinden biridir. 1470 yılında yapılmış, 12 metre yüksekliğindeki bu yapı, tarihî önem taşımaktadır. 1 Mart 1919 tarihinde, Koreliler Japon koloni yönetimine karşı protesto düzenleyerek, Pagoda’dan bildiri yayınlamışlardır. Sam-il hareketi adı verilen bu olay sayesinde, yönetim değişmiştir. Her yıl 1 Mart Güney Kore’de ulusal bayram olarak kutlanılmaktadır.
Han Nehri Gezisi
İlginç ve romantik bir turistik aktivite yapmak isterseniz gelmeniz gereken adres, Han Nehri’dir. Han Nehri’nde tekne ile gezerek romantik gün batımını seyredebilirsiniz. Yeouido, Jamsil, Ttukseom, Yan limanlarına uğrayan tekne ile birçok farklı yeri keşfetme şansına sahip olacaksınız.
Seul Kulesi
Dünyanın üçüncü en büyük kulesi olan Seul Kulesi 483 metre uzunluğundadır. Kule, bulunduğu bölgeden tüm şehrin panoramik manzarasını size sunar. Kulenin zirvesinden Seul’ün dünyanın farklı şehirlerine olan uzaklıklarının yazılı olduğu tabloyu görebilirsiniz.
Manzaranın keyfini çıkarırken rahatça fotoğraf çekebilirsiniz. Kulenin çevresindeki tüm restoranların duvarları, manzarayı engellememek adına camdan yapılmıştır. İsterseniz bu          restoranlarda manzara eşliğinde yemek yiyebilir, isterseniz hediyelik eşya satan dükkânlardan sevdiklerinize hediyeler alabilirsiniz. 
Adres: San 1-3 Yongsandong 2-ga, Yongsan gu, Seul, Kore
Suwon Açık Hava Müzesi
Suwon Açık Hava Müzesi’nde Kore kültürü ve geleneksel yaşam tarzının canlandırmalarla tasvir edildiği, ülkedeki farklı insan profillerinin tanıtıldığı yapay köyleri ve sergileri gezip görebilirsiniz. Müzede geleneksel halk dansları gösterileri de yapılmaktadır. Kore dansları, kadınların ve erkeklerin birlikte dans ettiği egzotik ve ilginç danslardır.
Müzenin diğer bir bölümü ise; Everland’dir. Everland’ın içinde amazon turu şeklinde dizayn edilmiş nehirde rafting yapabilir, 77 derece eğime sahip t-train’e binebilir, Zootopia hayvanat bahçesini gezebilirsiniz. Kısaca, eğlence ve adrenalinin tadını keyfinizce çıkarabilirsiniz.
Busan Şehit Anıtları
Yakın tarihte yapılmış olan Kore Savaşı’nda şehit olan 11 ülkeden 2300 askerden 462’si Türk şehitleridir. Şehitliğin girişinde muazzam bir kapı bulunmaktadır. Şehitliğin çıkışında ise şehitlik hakkındaki düşüncelerinizi yazabileceğiniz bir ziyaretçi defteri bulunmaktadır.
Vietnam Savaşı ve Kore Savaşı’na ait izler bulabileceğiniz şehitlik müzesinde, savaşlarla ilgili belgeselleri ve videoları izleyebilir, 13.000 parçadan oluşan eserleri görebilirsiniz. Müzede Türk askeri ile ilgili birçok fotoğraf, Türk bayrağı ve cam kutu içerisinde Türkiye’den gelen bir avuç toprak bulunmaktadır.
Luem Samsung Sanat Müzesi
Muhteşem bir batılı koleksiyona sahip olan bu müze, gezip görmeye değer eserleri bünyesinde barındırır. Resim ve heykellerin ağırlıklı olarak yer verildiği müzede, 20. yy’ın en önemli isimlerinin en önemli parçaları yer almaktadır.
Adres: Yejon Building, Shinchon-dong, Songpa-gu Seul, Kore
Yakın çevre
Seul’ün çevresinde aşağı yukarı bir saatlik mesafede ilginç deneyimler yaşayabileceğiniz güzel yerler bulunmaktadır.
  • Icheon Seramik Köyü’nde elinize çamur alıp kendi eserlerinizi yaratabilir,
  • Chiaksan Ulusal Park’ında kamp yapabilir, ormanın derinliklerindeki pagoda ve tapınakları keşfedebilir,
  • Eulwangni plajından denize girebilir,
  • Inje’de çılgınca rafting yapabilir,
  • Gankhwado’da bulunan Manisan Dağı’na tırmanabilir, oradaki antik taş heykellerini görebilirsiniz.



Tokyo

16. yüzyıla kadar küçük bir kale şehri olarak varlığını sürdüren ve daha önceleri Edo adıyla anılan Tokyo, 1603 yılında dönemin lordlarından Tokugawa leyasu’nun feodal devletini burada kurmasıyla siyasi açıdan büyük önem kazanıyor ve kısa sürede Edo, dünyanın en kalabalık şehirlerinden biri oluveriyor. Feodal rejime son veren Meiji Restorasyonu’ndan (1868) sonra ise imparatorun ve başkent unvanının Kyoto’dan Tokyo’ya taşınmasıyla şehir, Doğu (to) Başkent (kyo) anlamına gelen Tokyo ismini alıyor.


Japonya’nın en büyük şehri ve başkenti olan Tokyo; aynı zamanda Japonya’yı oluşturan 47 bölgeden biri. Fakat diğer bölgelerden farklı olarak Tokyo, “metropol” adıyla anılıyor ve şehrin merkezini oluşturan 23 semte (ku) ev sahipliği yapıyor. Bununla birlikte 26 şehir, 5 kasaba ve 8 köyü bünyesinde barındırıyor.

Kolay anlaşılması açısından Tokyo, genellikle iki bölgeye ayrılır: Şitamaçi ve Yamanote. Şitamaçi’yi Tokyo’nun biraz daha geleneksel kalmayı tercih etmiş bölümü olarak adlandırabiliriz. Burada iki üç katlı ahşap binalara, ebeveynleriyle yaşayan bir aile yapısına ve halka açık hamamlara rastlayacaksınız. Yamanote ise modern, postmodern, futuristik ya da yeni moda olan ne varsa hepsini bünyesinde barındırır. Her yer gökdelenlerle kaplıdır ve tek katlı evlere nadiren rastlayabileceğiniz Yamanote bölgesinde yaşam oldukça hızlıdır.

Nereler Gezilir ?
Tokyo İmparatorluk Sarayı

Tokyo gezinizde uğrayacağınız ilk rota, Tokyo İstasyonu’na - Amsterdam istasyonu örnek alınarak inşa edilen Tokyo İstasyonu, kırmızı tuğlaları ile dikkatleri çeker - sadece 10 dakika uzaklıkta olan Tokyo İmparatorluk Sarayı olmalı.

Edo Kalesi üzerine kurulmuş olan saray, Tokyo’nun merkezinde bulunur. Bölgede bulunan üç derenin yolları değiştirilerek sarayı koruyacak hendekler oluşturulmuş ve saray, duvarlar ile çevrelenmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nda ağır hasar gören yapıt, daha sonra orijinaline sadık kalınarak yeniden inşa edilmiştir.

Yeni yıl kutlamaları yapılan 2 Ocak ve İmparatorun doğum günü olan 23 Aralık günleri haricinde ziyaretçilerin sarayın iç bölgelerine girmelerine izin verilmez. Bu iki özel günde saray üyeleri balkonlardan halkı selamlar. Yılın geri kalan zamanlarında, saray bahçelerini ziyaret edebilirsiniz. Sarayın Doğu Bahçeleri Pazartesi, Cuma ve bazı önemli günler haricinde 09.00-16.00 saatleri arasında (Kasım-Şubat, 09.00-15.30) her gün açıktır.

Sarayın önündeki büyük alana (Kokyo Gaien) ulaştığınızda, seyredilesi bir manzara ile karşılaşacaksınız: ziyaretçileri sarayın iç bölgelerine ulaştıran, taş süslemeli Meganebaşi ve Nijubaşi köprüleri; etrafındaki ağaçların yemyeşilliği ve tüm bu görüntülerin altlarından geçen sulara ahenkle yansımasıyla, unutulmaz bir görüntü vadediyor.

İmparatorluk Sarayı Civarı
Ulusal Çağdaş Sanat Müzesi

Doğu Bahçesi Otemon Kapısı çıkışı karşısında bulunan, kalıcı koleksiyonla birlikte zaman zaman özel sergilere de ev sahipliği yapan Ulusal Çağdaş Sanat Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz.

Açılış saatleri: 10.00-17.00 (Cuma 20.00’a kadar açık, tatil günlerine denk gelen Pazartesi günleri hariç her Pazartesi ve bazı istisna sergiler hariç 29 Aralık - 1 Ocak tarihleri arasında kapalı)

Yasukuni (Barış) Tapınağı

Saray tepesindeki trafik ışıklarından sarayın ilerisine ilerlediğinizde, yolun karşısında Yasukuni Tapınağı ile karşılaşacaksınız. Yasukuni Tapınağı, Japonya’da tarih boyunca savaşlarda can verenleri anmak için inşa edilmiştir. Tapınağın bir diğer amacı ise barışın hüküm sürdüğü bir Japonya’nın oluşturulmasına yardımcı olmaktır.

Burada savaşla ilgili obje ve araçların yer aldığı bir de müze bulunuyor. 2. Dünya Savaşı’nda kullanılan tek kişilik bir denizaltı, müzenin ilgi çekici parçalarından.

Tapınak duvarlarında bulunan adak levhaları ise Japon kültürünü yansıtan ilginç bir görüntü olarak karşımıza çıkıyor.
Açılış saatleri
Tapınak: Her gün, 06.00 - 18.00
Mayıs - Ağustos, 06.00 -19.00; Kasım-Şubat, 06.00 - 17.00)
Müze: 09.00 - 17.00 (Ekim - Mayıs, 09.00 - 17.00)

Şitamaçi

Sensoji (Asakusa Kannon) Tapınağı

Şitamaçi bölgesinin merkezi Asakusa’da yer alan Sensoji, bir Budist tapınağıdır. Efsaneye göre 628 yılında iki balıkçı, Kannon Tanrıçası’nın heykelini Sumida nehrinde şans eseri yakalarlar. Geri atsalar da heykel, sürekli oltalarına yeniden takılmaktadır. Bunun üzerine işte tam burada Kannon’u anmak için bir tapınak inşa edilir.


Mayıs ayında tapınakta Tokyo’nun üç büyük festivalinden biri olan Sanja Matsurisi düzenlenir.

Nasıl gideceksiniz?

Ginza veya Asakusa yeraltı metroları ya da Tobu demiryolları ile Asakusa İstasyonu’na ulaşın. Sensoji Tapınağı, istasyonun birkaç adım ilerisinde.

Kaminarimon Kapısı, Nakamise-dori ve Homozon

Kaminarimon (Yıldırım Tanrısı Kapısı), Sensoji’nin ana giriş kapısıdır. Asakusa İstasyonu’nun hemen ilerisinde bulunur. Kapıda asılı olan bir çift kırmızı fener, Sensoji’ye yaklaşmakta olduğunuzun haberlerini verir. Kapının iki ayağında tapınağın koruyucu tanrıları olan Kaminari no Kami (Yıldırım Tanrısı) ve Kaze no Kami (Rüzgâr Tanrısı) heykelleri bulunur.

Kapıdan geçtiğinizde kendinizi; çeşitli baharatların, oyuncakların, yelpazelerin, kimono süslemelerinin, pek çok hediyelik eşyanın satıldığı dükkânlarla bezeli ve üzerinden buram buram kızarmış pirinç patlakları kokuları yükselen ve aynı zamanda oldukça kalabalık ve popüler olan Nakamise-dori çarşısında bulacaksınız.

Çarşının sonuna geldiğinizde ise iki katlı bir kapı olan Hozomon ile karşılaşırsınız. Kapının arka tarafında göreceğiniz dev hasır sandaletler, tanrıların gezmek istediği vakitlerde giymeleri için konulmuştur.

Bu kalabalıktan sıyrıldığınızda biraz dinlenmek isterseniz, Hozomon kapısının solunda bulunan yönetim binasına ulaşıp baş keşişin evi olan Denbo-in’in bahçesini görmek için ücretsiz biletinizi alabilirsiniz. Çeşitli ağaç ve bitkilerin, girintili çıkıntılı küçük göletlerin bulunduğu bu bahçe, her gün 09.00-16.00 saatleri arasında açık.
Ueno

Şitamaçi Asakusa’da bulunan Sensoji Tapınağı ve çevresini dolaştıktan sonra yine Şitamaçi bölgesinde yer alan Ueno’yu keşfe çıkabilirsiniz.

Burada, Benten-do tapınağına, çeşitli müzelere, konser salonlarına, bir kütüphaneye ve Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne, bir hayvanat bahçesine ve çeşit çeşit çiçeklere ev sahipliği yapan Ueno Parkı’nı gezebilirsiniz. Her mevsim farklı farklı renklere bürünen Ueno Parkı’nı görülecekler listesine mutlaka eklemelisiniz. Ziyaretiniz Nisan ayı ortasına denk geldiyse kiraz ağacı çiçeklerinin coşkusunu yaşayabilirsiniz.

Ueno Parkı kuzeyinde ise az katlı ahşap evleriyle, dolambaçlı yolları, dik merdivenleri, çeşitli tarihi tapınakları ile Şitamaçi bölgesinin sakin ve geleneksel hayatını keşfedebilirsiniz.

Ueno, ayrıca çeşitli müzelere de ev sahipliği yapıyor: Batı Sanatı Ulusal Müzesi’nde Rubens, Pollock ve El Greco’nun; Fransız empresyonistler Monet, Renoir, Cézanne gibi ressamların eserleri yer almaktadır. Avluda ise Rodin’in orijinal kalıplarından dökülmüş Cehennemin Kapısı, Düşünen Adam ve Calais Burjuvaları eserleri bulunur. Tokyo Ulusal Müzesi ise bünyesinde, Uzakdoğu Asya ve Asya sanatını en iyi biçimde yansıtacak eserleri barındırır.

Batı Sanatı Ulusal Müzesi; Salı-Pazar, 09.30-17.30 saatleri arasında; Cuma 20.00’a kadar açık.

Tokyo Ulusal Müzesi ise Salı-Pazar, 09.30-17.00 saatleri arasında; Nisan-Eylül arası ise Cumartesi Pazar ve resmi tatillerde 18.00’a kadar açık.



Müzeleri gezdikten sonra Şinobazu Göleti’ne uğrayarak burada bulunan çeşitli çiçek ve ağaçların, gölde gezinti yapan sandal ve pedallıların oluşturduğu etkileyici manzara ile başbaşa kalıp gezinize ufak bir mola verebilirsiniz.

Şehir Merkezi

Büyük ve önemli firmaların genel müdürlüklerine ev sahipliği yapan Tokyo şehir merkezini turistik açıdan önemli yapan şey, bu şirketlere ait sanat müzeleridir. Salı-Cumartesi, 10.00-20.00; Pazar günleri ve resmi tatillerde 10.00-18.00 saatleri arasında açık olan Bridgestone Sanat Müzesi’nde, klasik Roma, Yunan ve eski Mısır heykelleri, Paris Okulu tabloları, Fransız empresyonist eserler ve çeşitli el sanatları objeleri sergilenmektedir. Buraya Ginza metro hattı üzerinden Kyobaşi veya Nihombaşi istasyonlarından birinde inerek ulaşabilirsiniz. Müze, bu iki istasyonun arasında bulunur.

Nihombaşi istasyonunun hemen yakınında ise Uçurtma Müzesi bulunur (Pazartesi-Cumartesi, 11.00-17.00). Uçurtma, Japonya’nın geleneksel bir objesidir ve müzede rengârenk, süslü ve el boyaması uçurtmalar yer almaktadır.

Japon seramiklerine, Çin porselenlerine, Zen resim ve kaligrafilerine, çeşitli ahşap baskılara, Edo dönemi günlük hayatını tasvir eden resimleri görmek isterseniz; Bridgestone Sanat Müzesi’nin hemen karşısında bulunan Idemitsu Sanat Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz (Salı-Pazar, 10.00-17.00; Cuma, 10.00-19.00).

Biraz dinlenmek isterseniz Hama Rikyu Bahçesi’nde soluklanabilirsiniz. Yeşillikleri ve ağaçları ile dikkatleri çeken parkın ortasında bir gölet bulunur, göletin kenarına yerleştirilmiş banklarda oturarak yanıbaşınızda kalan şehri uzaktan izleyebilirsiniz.

Yamanote

Hie Tapınağı

Tokyo’nun en büyük üç festivalinden biri olan ve çift sayılı yıllarda 10-16 Haziran tarihleri arasında düzenlenen Sanno Matsurisi’nin organizatörü Hie Tapınağı, bir Ulusal Hazine’yi, 14 önemli kültürel mirası, 13 kılıç ve naginatayı bünyesinde barındırır. Hie Tapınağı’nda yılın çeşitli günlerinde ilginç dini törenlere rastlayabilirsiniz.

Meiji (Şinto) Mabedi



Japonya’da feodal sisteme son veren Meiji Restorasyonu’nun baş karakteri İmparator Meiji ve eşi İmparatoriçe Şoken’e adanmış mabettir. Mabette yıl boyunca pek çok etkinlik ve festival düzenlenir.

Token Hakubutsukan (Japon Kılıç Müzesi)

Japon kılıçlarına ilgi duyuyorsanız, tarihten pek çok görkemli kılıcın sergilendiği Kılıç Müzesi’ne uğramalısınız (Salı-Pazar, 09.00-16.00 saatleri arasında açık).

Ghibli Müzesi

Japonya dendiğinde aklımıza ilk gelenlerden biri de anime ve mangalardır. İşte Miyazaki Hayao’nun stüdyosuna ait Ghibli Müzesi, bu meraklarımızı giderebilecek bir animasyon ve sanat müzesi. My Neighbour Totoro, Castle in the Sky, Princess Mononoke, Spirited Away gibi filmleri sevenlerdenseniz şehir merkezinin hemen dışında bulunan bu müzeyi mutlaka görmelisiniz. Ghibli müzesinde, Kayıp Balık Nemo, Oyuncak Hikâyesi gibi animasyonlara ev sahipliği yapmış olan ve her yıl konsepti değişen bir sergi alanı da bulunuyor.

Açılış saatleri: Yılbaşı tatilleri ve Salı hariç her gün 10.00-18.00.

Not: Ghibli müzesi biletlerini müzeden satın alamıyorsunuz. Biletleri, Lawson mini marketlerinde bulunan otomatik makinelerden temin edebilirsiniz.

Zozoji Tapınağı

1393 yılında inşa edilen Zozoji Tapınağı, 1598 yılında bugünkü yerine taşınmış. Kanto bölgesinde Budist Jado mezhebinin ana tapınağı olan Zozoji Tokyo Kulesi’nin hemen yanında bulunur.

Tokogawa Ieyasu, Tokyo’ya taşındığında Zozoji Tapınağı’nı aile tapınağına çevirmiştir. Bu yüzden tapınak, ailenin mozalesine ev sahipliği eder ve aile üyelerinin büstleri ile dekore edilmiştir. Tapınak için ayrıca 1605 yılında Çin Tang Hanedanı stilinde Sangedatsumon adı verilen bir kapı yapılmıştır.

Tokyo Kulesi

Zozoji Tapınağı’nın yanı başında bulunan Tokyo Kulesi, geçmiş ile geleceğin bir arada olduğuTokyo’nun capcanlı bir örneği. Paris Eyfel Kulesi’ni kendisine model alarak alan yapı, dünyanın en uzun kendi kendine ayakta durabilen çelik kulesidir. Savaştan sonra 1958 yılında Japonya’nın ekonomik gelişimini temsil eden kule ve radyo ve televizyonlar tarafından alıcı olarak kullanılır ve aynı zamanda önemli bir turist noktası olmayı da başarmıştır.


Tokyo’yu kuş bakışı görmek istiyorsanız 250 m yükseklikteki özel gözlem bölümüne gidebilirsiniz, havanın açık olduğu günlerde buradan Fuji Dağı’nı görmek mümkündür. 150 m yükseklikteki gözlem odası da etrafı seyretmeniz için yeterli olacaktır.

Tokyo Kulesi'nin zemin katlarında; bir akvaryuma, bir bal mumu müzesine ve çeşitli etkinliklere de ulaşabilirsiniz.

Açılış saatleri: 09.00 - 22.00; her gün

Civar Bölgeler

Nikko ve Japonya Romantik Yolu

Nikko Ulusal Parkı’nın girişinde kurulu olan Nikko şehri, Tokyo’nun hiçbir yerinde göremeyeceğiniz kadar şaşalı dekorlarla bezenmiş Toşogu Tapınağı ile ünlenmiştir. Tokugawa şogunluğunun kurucusu olan Tokugawa Ieyasu’nun mozelesi burada yer alır. Nikko’da ayrıca daha çok ilkbahar ve yaz aylarında faydalanabileceğiniz kaplıcalar da bulunur. Mayıs ayının üçüncü haftasında ya da Ekim ayında ise, renkli sahnelere tanık olacağınız Toşogu Tapınağı festivallerine rastlayabilirsiniz.


Ulusal Park, özellikle bahar aylarında ziyaretçilerine muhteşem manzaralar sunar; yeşillikler içinde kaybolacağınız ve göllerin, şelalelerin büyüsüne kapılabileceğiniz bir gezi için Tokyo’dan tren ile sadece iki saat süren bir yolculuk yapmanız gerekiyor. JR hattı veya Tobu Hattı ile Nikko’ya ulaşabilirsiniz.


Gezintinizin kapsamını daha da artırmak istiyorsanız; Nikko’dan sonra 350 km’lik bir maceraya yol alabilirsiniz. Bunun için Tokyo’dayken bir araç kiralamanızı tavsiye ederiz. Japonya Romantik Yolu adı verilen yolda 3, 5, 15 veya 50 km’de bir uğrayabileceğiniz görmeye değer ören yerleri bulunuyor.

Nikko’dan ayrıldıktan sonra (Ulusal Yol 120 üzerinden), 15 km yol kat ederek Ulusal Park’ın bir parçası olan Çuzenci gölüne ulaşabilirsiniz. Bu göl, şu anda faaliyette olmayan bir volkanın, bir nehrin önünü kapamasıyla oluşmuştur. Gölün iki tarafında oluşan Ryuzu ve Kegon şelaleleri görülmeye değerdir. Burası ayrıca trekking ve dağcılık için mükemmel bir rotadır ve bünyesinde kaplıcaları da barındırır. Her mevsim farklı renklere bürünen ağaçlıklara sahip olan bölge, en çok sonbaharda ziyaret alır.


Göl bölgesini keşfettikten sonra (Ulusal Yol 120 üzerinden), 55 km yol kat ederek Fukiware Şelalesi’ne ulaşabilirsiniz. Kataşina nehri üzerinde yer alan şelale, görülmeye değer bir doğa harikasıdır.

Şelalenin (Ulusal Yol 120 üzerinden) 4 km aşağısında oldukça ünlü olan bir Kaplıca Bölgesi bulunur. Gezinize ufak bir mola vermek isterseniz burada bulunan, geleneksel Japon atmosferi yaşayabileceğiniz ‘ryokan’larda kalabilirsiniz. Vaktiniz yoksa en azından hamamlara uğramanızı tavsiye ederiz.

Aktif bir volkan görmek istiyorsanız (sırasıyla Ulusal Yol 145 ve 292 üzerinden) yaklaşık 50 km’lik bir yol kat ederek Asama Volkanik Dağı’na - Onioshidashi -ulaşabilirsiniz.

Asama Volkanik Dağı’nın eteklerinde Onioşi Otoyolu ile 5 km’lik bir mesafede, alışveriş yapabileceğiniz ve trekking, bisiklet, kayak gibi pek çok outdoor aktivitesine rastlayacağınız lüks bir yerleşim bölgesi olan Karuizawa bulunur.
Asama Volkanik Dağı’nın eteklerinde, (Bölgesel Yol 80 üzerinden) 5 km mesafede, bölgeyi volkanik patlamalardan korumak için inşa edilen Şinraku Tapınağı bulunur.
Aynı yoldan 5 km daha devam ederseniz Kaioken Parkı ile dikkatleri çeken Komoro şehrine ulaşırsınız. Kaioken Parkı, feodal dönemin kale bölgesidir ve kale giriş kapısı ve duvarları günümüze ulaşabilmiştir.

Japonya Edo ve Meiji dönemi mimarisine şahit olmak için Ulusal Yol 18 üzerinden ipek böcekçiliği yapılan Unno Juku bölgesine ulaşabilirsiniz. Aynı yol üzerinden 10 km devam ettiğiniz de ise Ueda Kale Parkı’nı bünyesinde barındıran Ueda şehrine ulaşırsınız. Burada da dinlenip rahatlayabileceğiniz kaplıcalar bulunur.

Kamakura




Kamakura; Tokyo’nun güneyinde, bir saatten az bir mesafede bulunuyor. 3 tarafı dağlarla çevrili ve bir tarafı denize açılan bu şehir, 12. yüzyılda güvenliği nedeniyle Kamakura şogunluğunun merkezi olmuş ve Samuray Tarzı yaşam ve yönetim tarzı ile 700 yıl boyunca Japonya’ya hükmetmiştir. Tarihi ve politik açıdan önemli bir yere sahip olan şehir; dolayısıyla da pek çok tapınak, mabet ve tarihi kalıntıları da bünyesinde barındırır. Bunlardan en önemlisi, 13,35 m yüksekliği ile Japonya’nın ikinci en büyük bronz Buda heykeli olan Amida Buda’dır. Hesedera Tapınağı; muhteşem bir Kamakura manzarası sunarken, Haşimangu ise şehrin en önemli Şinto mabedidir. Kamakura, özellikle yaz aylarında pek çok tatilciyi de cezbetmeyi başarır.

Fuji Dağı


Tokyo’ya 1 saatten daha az süren bir mesafede yer alan Fuji Dağı, 3776 m yüksekliği ile Japonya’nın en yüksek dağıdır. Bu yüksekliği nedeniyle de yüzyıllar boyunca kutsal olarak kabul edilmiştir. Açık havalarda Fuji Dağı’nı Tokyo ve Yokohoma şehirlerinden görmek mümkündür. Pitoresk görüntülerle karşılaşıp Fuji Dağı’nın muhteşem manzarasına tanık olmak için en iyi yollardan biri, Tokyo Osaka tren hattı olan Tokaido’yu kullanmaktır. Tokyo’dan ayrıldıktan 40 - 45 dakika sonra trenin sağında kalan manzara, nefes kesicidir. Bu gezintiyi denemeden önce havanın açık olduğundan emin olmalısınız.


Fuji Dağı’nı daha yakından keşfetmek isterseniz Beş Göller (Fujigoko) bölgesine ya da dağın çok yakınında bir kaplıca bölgesi olan Hakone’ye uğrayabilirsiniz. Beş Göller bölgesinde göl ile birleşen Fuji Dağı görüntüleri büyüleyicidir. Burada kamp yapabilir, balık tutabilirsiniz; bölgede ayrıca dünyanın en yüksek roller coaster’ından birine sahip olan bir lunapark vardır. Hakone ise Fuji-Hakone-Izu Ulusal Parkı’nın önemli bir parçasıdır. Burası özellikle hafta sonları yerli ve yabancı turistlerin akınına uğrar. Burada bulunan Çokoku bo Mori heykel bahçesinde, modern heykeltraşların eserleri sergilenir.

Dağı daha da yakından keşfetmek, dağın kendisine ulaşmak isterseniz de Beş Göller’in en ünlüsü olan Kavaguçi gölünden kalkan otobüslerle beş saat sürecek olan dağa tırmanışın başladığı Go-gome noktasına varabilirsiniz. Diğer zamanlarda fırtına, çığ, buzlanma gibi tehlikeler olabileceğinden dağa tırmanışlara yalnızca Temmuz ve Ağustos aylarında izin verilir.




Chicago

Illinois eyaletinin en büyük şehri ve Amerika’nın en büyük 3. şehri olan Şikago; Michigan Gölü kıyısı boyunca sıralanan gökdelenler, geleceğin mimarisini bugüne yansıtmaktadır.
Chicago’nun şehir planlaması çok düzenli ve ulaşımı kolaydır. Bu nedenle çok büyük bir şehir olmasına karşın Chicago’da kaybolmanız söz konusu değildir. State ve Madison caddelerinde, 0–0 noktası olarak numaralandırılmış 9 tane boyuna ve 8 tane enine kesişen caddeden oluşan demiryolu sistemi bulunur. Gökdelenlerin arasında yerden 6 metre yükseklikte kurulu metro sistemi üzerinde metrolar hızla geçerken, aşağıda normal trafik  devam eder.
Şehirleşmenin çok ileri olmasına karşın, yeşil alanlar azımsanmayacak kadar çoktur. Binalar ve doğa ahenk içindedir. Sanat ve bilim müzeleri, kilometrelerce uzanan kum plajları, devasa doğa parkları ve modern mimarisiyle Chicago; kesinlikle görülmeye değer, çok yönlü bir şehirdir.
Chicago birçok sinema ve dizi filme ev sahipliği yapmıştır. Örneğin Prison Break, Katherine Zeta Jones, Richard Gere ve Renèe Zellweger’in rol aldığı Chicago, Tom Hanks ve Jude Law’ın oynadığı Azap Yolu ve daha birçok film ve dizi Chicago’da çekilmiştir. Batman filminde bahsi geçen Gotham City de Chicago sokaklarında geçmektedir.
Edebiyata, müziğe, sinemaya, mimariye, teknolojiye, bilime hatta siyasete yön veren bu şehir, başlı başına bir ilham kaynağıdır. Chicago’yu ziyaretinizde bu şehrin sizin için de yeni ufuklar açacağını bilmelisiniz.












Skip Navigation LinksNereler Gezilir?

            Chicago; Down Town (şehir merkezi), Kuzey yakası, Güney yakası ve Batı yakası olarak 4 ana bölgeye ayrılmıştır. Şehrin merkezi olan Down Town bölgesinde alışveriş mekezleri, gökdelenler, büyük tiyatrolar, Grant Park, eğlence merkezleri ve ve müze semti (Museum Quarter) bulunmaktadır. Down Town, diğer adıyla “döngü” anlamına gelen The Loop, çok hareketli bir bölgedir.
Kuzey yakası nüfus yoğunluğunun fazla olduğu bir bölgedir. Göl manzarasını her gün yaşamak isteyenlerin iş yerleri ve rezidansları bu bölgede inşa edilmiştir. Gökdelenler, çok sayıda otel, dinlence yerleri, Lincoln Park ve Lincoln Hayvanat Bahçesi bu bölgede bulunur. Nehrin doğusunda çağdaş sanatın en güzel örnekleri sergilenmektedir.
Güney yakasında eğitim kurumları ve ticaret kuruluşları bulunur. Bilim ve Endüstri Müzesi , Chicago Ünviersitesi buradır. Afrikalı Amerikalıların töreni olan  “Bud Billiken Parade” adlı şehrin en büyük geçidi bu bölgede yapılır. Şehrin en büyük iki parkı buradadır: Jefferson Parkı ve Jabkson Parkı.
Batı yakası ise Garfield Park Konservatuarı’nın bulunduğu, yeşil alanların daha çok olduğu bölgedir. Amerika’da bulunan en büyük tropik bitki çeşitleri koleksiyonunu bulunduran yerlerden biridir.  Diğer biri olan Humbolt Park, birçok kültürel etkinliğe ev sahipliği yapar. Porto Riko Sanatları Enstitüsü ve Ulusal Meksika Sanatları Müzesi burada bulunur.
1885 yılında; ilk gökdelenin yapıldığı Chicago, modern ve fütüristik mimarinin en güzel örneklerinin bulunduğu yerdir.  Chicago’daki büyük yangın, tüm şehrin mimarisinin değişip modernize olmasına ön ayak olmuştur. Dünyada bulunan en büyük tarihi yapılar; Chicago’da bulunan Chicago Board of Trade Building, The Fine Arts Building, 35 East Wacker ve Şikago Binası’dır.
Sears Tower
Amerika'nın en büyük, dünyanın ise üçüncü büyük binası olan 110 katlı Sears Tower binası, Şikago’nun sembolüdür. Wacker Drive, Jackson Bulvarı, Franklin Bulvarı ve Adams Caddesi'yle çevrili bulunan Sears Tower içerisinde dünyanın çevresini iki kez saracak uzunlukta (69000 km) telefon kablosu ve 100’den fazla asansör bulunur. Asansörlerde Sears Tower ile ilgili videolar gösterilir. Binanın dış yüzeyindeki 16.100 tane pencere, siyah camdan yapılmış ve alüminyumla kaplanmıştır.
Adres: 233 Southwacker Drive
Ziyaret saatleri: 10:00 – 22:00
Grant Park
37 kilometrelik alana yayılmış park; müthiş Michigan Gölü kıyısında, şehrin kuzey ucundadır. Eskiden “Lake Park” olarak bilinen parkın ortasında ünlü Buckingham Çeşmesi bulunur. Buckingham Çeşmesi Michigan Gölü’nü; çeşmenin etrafındaki dört at heykeli ise göl etrafındaki dört eyaleti temsil etmektedir.
Adres: Randolph St – Roosevelt Rd, Michigan Avenue ve Michigan gölü arasında
Art Institute of Chicago
ABD’nin en büyük 4. Müzesi olan Chicago Sanat Müzesi koleksiyonu 300 milyon dolar değerinde olan zengin bir koleksiyonu bünyesinde barındırır. Bu müzenin geniş koleksiyonunda 5000 yıllık insanoğlunun yaratıcılığını gösteren tüm dünyadan getirtilmiş resimler, heykeller, kıyafetler, fotoğraflar ve dekoratif kültürel objeler bulunur.         
Toulouse-Lautrec, Rembrandt, Cezanne, Picasso, Girodet ve Manet gibi isimlerin eserlerini bir arada görebileceğiniz bu eşsiz sanat kompleksi; hem müze hem de bir okuldur. En eski silahlardan bir İtalyan silahı, Roma imparatorluğu’ndan vazo, Çin resimleri Modern Sanat’ın başlangıcı olan 20. yüzyıl eserlerinden 1500 tablo ve heykeli burada görebilirsiniz. 
Adres: 111 South Michigan Avenue
Adler Planetaryum ve Astronomi Müzesi

Adler Planetaryum ve Astronomi Müzesi dünya üzerindeki en kapsamlı uzay koleksiyonuna ve dünyadaki ilk sanal gerçeklik tiyatrosuna sahiptir. Çarpıcı gökyüzü navigasyonuyla güneş sistemi, kara deliklerin patlaması şovları gösterilir.
Müzenin binasındaki köşeler, kurşun ve bronzdan yapılmış 12 zodyak işaretiyle süslenmiştir. Attwood Küresi üzerinde 692 tane delikten ışık süzülür. Bu ışıklar geceleri Chicago’nun gökyüzünde görülen yıldızları simgelenerek yapılmıştır. Yıldızlar yavaşça hareket eder. Gökyüzünde yıldızların arasında yolculuk yapıyor hissi yaşayabilirsiniz. Lobi ise ayrı bir dünya gibidir. Güneş, pırıl pırıl parıldarken gökkuşağı renklerinin dans ettiği görsel şölenin sunulduğu lobiyi mutlaka görmelisiniz.
Bir not: Bu müzede Samanyolu yıldızları arasında gezintiye çıkabilirsiniz.
Adres: 1300 SLake Shore Dr.
Chicago History Museum
Illinois Eyaleti’ndeki en eski kültürel binadır. İçerisinde 22 milyon tarihi obje ve belge bulunur. Kalıcı sergilerin yanı sıra geçici gösteriler de düzenlenmektedir. Karartılmış bir odada camın arkasından sekiz minyatür sahne ile Chicago’nun değişim ve gelişiminde etkin rol alan olaylar gösterilir. Birinci katta Chicago’nun 17. yüzyıldan başlayan tarihi hologramlar ve projeksiyondan yansıtılan üç boyutlu gösterimlerle sunuluyor. Müzenin ikinci katında ise 23 kopyası olan Amerika Özgürlük Deklarasyonu’ndan biri bulunur.

Adres: 1601 N Clark Street
Bir not: Önceden www.citypass.com adresinden alacağınız bir biletle 6 ünlü müzeye uygun fiyata ve sıra beklemeden girebilirsiniz. Geçerli müzeler:The Art Institute of Chicago,  The Field Museum, The Museum of Science and Industry, The Shedd Aquarium, The Adler Planetarium Hancock Müzesi
Bronzville
I          llinois Institute of Technology ve Illinois College of Optometry gibi önemli eğitim merkezlerine yakın bir Güney Chicago yerleşim alanıdır. 20. yüzyılın başlarında Black Metropolis olarak bilinen Bronzeville’de, 1910-1920 yılları arasındaki göçlerle bölgede yaşayan Afrikalı Amerikan sayısı dikkate değer bir biçimde artmıştır.
Bölgeden birçok ünlü bilim adamı, sporcu, müzisyen ve sanatçı çıkmıştır. Amerika’da 1979’da ilk kadın, 1983’te ilk siyah belediye başkanının seçilişi burada gerçekleştirilmiş; Michael Jordan ve Oprah Winfrey bu bölgede yaşamıştır.
Navy Pier
Navy Pier kentteki her kesimden insan için büyük eğlence parkıdır. Michigan Gölü kenarında bulunan büyük oyun parkı; restoranları, mağazaları, sergi salonları, müzeleri, toplantı salonları, plajları, göl kenarındaki parkları ve fıskiyeleriyle herkese farklı eğlence seçenekleri sunar.
Işıltılı kenti panoramik açıdan görebileceğiniz en hareketli yer 45 m yüksekliğindeki Navy Pier dönme dolabıdır. Dönme dolabın yanında, eski moda atlıkarıncalar, dış mekân amfi tiyatro ve buz kayak merkezi bulunur. Smith Müzesi’nde ise camın işlenmesi gösterilir.
1910'lu yıllarda gemilerin kıyıya yanaşması için yapılmış olan bu rıhtım, günümüzde Şikago'nun en çok turist çeken merkezlerinden biridir. İçerisinde çeşitli kanal ve göl gezisi yapan turlar bulunabileceği gibi sıra sıra dizilmiş göl ve şehir manzaralı kafeleri ile hem eğlenebileceğiniz hem de dinlenebileceğiniz bir yerdir.
Adres: 600 E Grand Avenue
Water Tower
8 Ekim 1871’de yaşanan Büyük Chicago Yangını olarak tarihe geçen felakette Chicago’da ayakta kalan tek bina Water Tower olmuştur.
Gotik bir kale görünümündeki bina; aslen su dağıtımı yapma amacıyla kurulmuştur ve bugün hâlâ günde 250 milyon litre su pompalamaktadır. Kulenin alt kısmı, şehrin en büyük fotoğraf sergisine ev sahipliği yapmaktadır.

Adres: 835 N. Michigan Avenue;
Brookfield  Zoo
Amerika’nın en büyük hayvanat bahçelerinden olan Brookfiel Zoo 1934 yılında kurulmuştur. 5900’den fazla hayvan barınan bu yerin açık alanı 24 kilometrekaredir. Kapalı yeri de olan hayvanat bahçesinde; tropik dünya, canlı sahil, Afrika Çölü, Asya yağmur ormanı şeklinde düzenlenmiş yerler bulunur. Bu bölümlerin her birinde o bölgelerin toprağı bitkileri ve hayvanları getirtilerek, hayvanların doğal ortamlarında olduklarını hissetmeleri hedeflenmiştir.
Brookfield’da ancak tüm dünyayı gezdiğinizde görme ihtimaliniz olan hayvanları bir arada görebilirsiniz. Su aygırından karıncayiyene, tapirden gümüş sırtlı gorile kadar aklınıza bile gelmeyecek birçok hayvanı görme ve tanıma fırsatı bulabileceğiniz bu yerde çok heyecanlı ve keyifli zaman geçireceksiniz.
Adres: First Avenue& 31st St, Brookfield
Millenium Park

21. yüzyılı kutlamak amacıyla yapılmış olan proje, yıl boyu 2,3 milyon ziyaretçisi olan kültürel bir destinasyondur. Metal ve yeşilin uyumu; konser alanından (Jey Pritzker Pavyonu), köprülere hatta çalışanlara kadar yansımaktadır. Parktaki her alan, her detay, park ziyaretçileri için tasarlanmıştır.
15 m. yüksekliğindeki duvarları, LED ekrandan yapılmış interaktif cam bloklarıyla hayli ilgi gören The Crown Fountain; İspanyol Jaume Plensa tarafından tasarlanmıştır. Cam blokların yüzeyinde 1000 başarılı Chicago’lunun portreleri video olarak görüntülenmektedir.
Portreler, Art of Enstitude öğrencileri tarafından seçilmekte ve her 12 dakikada bir değiştirilmektedir. Portreler; hareketlidir ve portre sahiplerinin ağızlarından fıskiye şeklinde su akmaktadır. Su, akan hayatı simgelemektedir. Ayaklarınızı şıpırdatarak fıskiyenin altından geçerken ıslanmamak için dikkat etmelisiniz.
Parktaki bir diğer göz alıcı tasarım harikası ise The Bean, diğer adıyla Cloud Gate’tir. Dev metal nesne, pürüzsüz yüzeyiyle ayna gibi gökyüzünü ve bulutları yansıtır. Picasso heykelinden sonra yapılan en fütüristik ve zamanın ötesinde bir sanat eseri olduğu düşünülür.
Bu sanat eserinin yanına gittiğinizde kendinizi, etrafınızdakileri, gökdelenleri ve bulutları göreceksiniz. Sihirli bir ayna gibi duran bu sanat eseri; ters duran bir fasulye tanesini andırır ve altından geçmek mümkündür. Gelecekten bir ziyaretçiymiş gibi görünen bu sanat eserini keşfetmek eğlenceli olacaktır.
Adres: Michigan Avenue& Colombus Dr
333 Wacker Drive
333 Wacker Drive, Chicago Nehri’nin kuzey ve güney olmak üzere iki kola ayrıldığı yerin ortasına inşa edilmiştir. O sınırlı bölgede o derece büyük bir bina inşa edilmesi takdire değer bir mimarlık başarısıdır. Binanın dış yüzeyi, mavi ve yeşil camlarla kaplıdır ve binanın nehrin ortasında olması nedeniyle nehrin camlara yansıması müthiş bir görüntü oluşturur. Özellikle gün batımında ateş kırmızısına bürünen bina, harika görünmektedir.
Ziyaret Saatleri: 07:00 -18:30
John Shedd Aquarrium
Dünyanın en eski akvaryumlarından olan Shedd Akvaryumu 1929’da açılmış ve sürekli en yeni teknoloji ürünleriyle desteklenmiştir. Yaklaşık 20 bin tatlı su ve tuzlu su su canlısı için vahşi resif (wild reef) ortamı sağlanmıştır.
Burada doğmuş beluga balinalarını, soyları tükenmekte olduğu için koruma altına alınmış olan kıyı foklarını, yunusları, köpek balıklarını ve daha binlerce çeşit balık ve su canlısını bu muhteşem akvaryumda görebilirsiniz.
Ziyaretçiler için hazırlanan yollar; Kuzeybatı Pasifik Okyanusu kıyılarından getirtilen toprak ve bitkilerle hazırlanmıştır. Bu yollarda ve cam su altı koridorlarında, yunusların ve balinaların günlük eğitimlerini ve gösterilerini izleme fırsatı bulabilirsiniz.
Adres: 1200 S Lake Shore
Ziyaret Saatleri: 09:00 -18:00
Frank Lloyd Wright Evleri
Oak Park'ta bulunan ünlü mimar Wright'ın 1889-1913 yılları arasında tasarımını yaptığı 25 ev mimari açıdan önem taşımaktadır. Bu evlerin özelliği 20. yüzyıla damgasını vuran Prairie Style mimarisinin tüm özelliklerini taşımasıdır. İç mekânlar bol ışık alacak şekilde tasarlanmış, açık alanlar oldukça geniş tutulmuştur.
Michigan Gölü
Gölün adının Kızılderili dilinde büyük su anlamına gelen Mishi-gami’den geldiğine inanılıyor. Göl, aynı zamanda Michigan Eyaleti’ne ve Chicago’nun en ilgi çekici, güzel markalarının, mağazalarının bulunduğu Michigan Meydanı’na da adını vermiştir. Michigan Gölü, Marmara Denizi’nden büyüktür ve Amerika’daki 5 büyük gölden biridir.
Hyde Park
Hyde Park, bir park adı değil Chicago’daki bir bölgenin adıdır. Chicago Üniversitesi’nin yakınında oluşu sebebiyle öğrencilerin sıklıkla gittiği yer olan Hyde Park bölgesinde; çeşitli dükkânlar, restoranlar, sergiler, tiyatrolar, galeriler ve kitapçılar bulunur. Art Center ve ünlü Frank Lloyd evleri buradadır.
Adres: Hyde Park Bulvard, 51 St, Washington Park & Lake Michigan

The Magnificient Mile
The Magnificient Mile, Michigan Meydanı’nın uzantısı olan, kuzeyinde Şikago Nehri bulunan ve Şikago’nun modası hiç geçmeyen caddesidir. Bir millik güzergâh, şehrin kalbinin attığı yerdir.
1871 yılındaki yangında caddedeki dükkânlar ve her şey tamamen yok olmuş olsa da en baştan çok daha güzel bir şekilde inşa edilmiştir.
Chanel, Burberry's, Salvatore Ferragamo, Saks Fith Avenue, Tiffany & Co., Bvlgari, Cartier, Virgin Megastore, Nike ve Sony gibi çok ünlü mağaza; bu cadde üzerindedir. Caddede gökdelenler ve alışveriş merkezlerinin yanı sıra tarihi binalar da bulunur.
Forth Presbyterian Church burada bulunan tarihi binalardan biridir. Kilisenin ön duvarında 14 tane melek vardır ve her meleğin elinde farklı bir müzik aleti bulunur. Water Tower’dan sonra Şikago’daki en eski yapı bu binadır. Kilisenin iç kısmının tam ortasında kaynak sularının çıktığı bir havuz vardır.
Şikago köprüleri
1883 yılına kadar tüm şehri deniz taşıtı kullanmadan dolaşmak, geniş nehirler nedeniyle mümkün olmuyormuş. 1883 yılına gelindiğinde ise ilk köprü yapılmış ve daha sonra devamı gelmiştir.
Chicago, dünyada içinde en çok köprü barındıran şehirdir. Chicago’da bulunan 88 köprünün 53 tanesi hareketli köprülerdir. Michigan Avenue Köprüsü’nün bir yarısı kalkarken diğer yarısı sabit durabilir. Bu özelliğiyle dünyada tektir.
Köprüler şehir içi ulaşımı büyük ölçüde kolaylaştırmıştır. Her gün binlerce kişinin geçtiği köprülerin üzerinde birçok sokak performansçısı, gösteri yapar. Köprüler adeta açık hava konser yerleri hâline gelmiştir.
Chicago Halk Kütüphanesi
Dünyadaki en büyük kütüphane binası olma özelliğine sahip olan bina; Chicago’luların oylamasıyla gerçekleşen yarışmanın kazananı Thomas Beeby tarafından yapılmıştır. Roma ve Yunan heykellerinden esinlenerek yapılan binanın pencereleri, kolonları, çatısı ve farklı detayları; sanat eseri niteliğindedir.
Binanın tüm köşelerinde bilgeliğin simgesi olan dev baykuş heykelleri bulunur. Kütüphanenin giriş kapısının üzerinde; 6 metre uzunluğunda kanatlarını açmış muhteşem baykuş heykeli vardır. Yaklaşık 2 milyon kitabın bulunduğu kütüphanedeki rafların uzunluğu 145 km’dir.
Adres: 400 S State St.
Ziyaret saatleri: 09:00 – 21:00



Las Vegas


Tabelası Nevada Eyaleti’nin en güney noktasında yer alan Mojave Çölü üzerine kurulu olan Las Vegas, aynı zamanda eyaletin en büyük şehridir. Dünyanın eğlence başkenti, günahlar şehri gibi takma adlara sahip olan şehrin adının asıl anlamı, sulak yeşil arazi anlamına gelmektedir.
1905 yılında kurulan Las Vegas; küçük bir kasaba iken, 1931 yılında kumarın yasallaştırılması sonucu yatırımcıları kendine çekmiştir.1940’lı yıllarda açılan lüks oteller sayesinde 20 yıllık bir zaman dilimi içerisinde oldukça gelişerek, kendisini muhteşem bir eğlence dünyasına dönüştürmeyi başarmış ve yıllardır ününe ün katarak Las Vegas efsanesini yaratmıştır.
Yıllar içerisinde aile turizmini geliştirmeye yönelik eğlence aktivitelerinin çoğaltıldığı şehir; bugün her yaştan ziyaretçiye hitap edebilen, sonsuz eğlencenin vaat edildiği bir şehre dönüşmüştür. Şans oyunları her zaman şehrin en öne çıkan yönü olsa da eğlence, alışveriş ve gastronomi de artık Las Vegas denildiğinde ilk anımsanan kavramlar arasında yer almaktadır. Şehrin bir diğer ilginç özelliği ise hızlı bir şekilde evlenmek isteyenlerin merkezi hâline gelmesidir. Las Vegas içerisinde yıldırım nikâhı kıyma yetkisine sahip birçok küçük kilise ve şapel bulunmaktadır.
Macera arayanların, çılgın bir balayı yaşamak için gelen yeni evlilerin, evlenmek isteyenlerin ve şans oyunu düşkünlerinin sıklıkla ziyaret ettiği Las Vegas’ın herkesçe bilinen ünlü kumarhane ve otellerinin yer aldığı bölümü; Las Vegas Bulvarı üzerinde yer alan Strip ve Fremont Caddeleri’dir. Çılgın Las Vegas rüyasının yaşandığı bu caddeler haricinde ise şehir; sessiz ve sakin, tipik bir Batı Amerika şehridir.




Skip Navigation LinksNereler Gezilir?

Las Vegas şehrini, 5 ana bölüme ayırarak incelemek mümkündür. Şehrin Strip denilen bölümü; Las Vegas Bulvarını, şehrin merkezinden geçen büyük ana caddeyi ve etrafındaki yerleşim alanlarını içermektedir. Bu bölge otel, restoran, kumarhane, eğlence ve alışveriş merkezleriyle doludur ve Las Vegas’ın kalbinin attığı yerdir.

Eski şehir merkezi olarak da adlandırılan Fremont Sokağı ve çevresi ise Las Vegas’ın ilk kurulan otellerini içerir. Bu bölgedeki oteller, genellikle sadece kumar amaçlı gazinoları içermektedirler ve pek fazla eğlence seçeneği sunmamaktadırlar. Ancak Fremont Sokağı’na Las Vegas’ın tarihi yüzünü görmek için mutlaka gidilmesi tavsiye edilmektedir.

Yeşil Vadi olarak bilinen şehrin güney kısmı, yerel halkın yerleşim bölgesidir. Lüks evleri, alışveriş merkezleri, parkları ve golf sahalarıyla adeta kendine has küçük bir şehir olan Yeşil Vadi, şehrin gürültüsünden uzaklaşmak ve dinlenmek için ziyaret edilebilecek en ideal bölgedir.

Şehrin kuzeyinde Nellis Hava Birliği yerleşkesi bulunmaktadır. Bu bölge askeri lojmanları ve tatbikat alanlarını içermektedir. Şehrin kuzey batı bölgesinde ise yemyeşil alanlara, berrak göllere rastlayabileceğiniz çöldeki vaha olarak adlandırılan Summerlin bölgesi yer almaktadır. Bu bölge, dağcılık sporu ile uğraşanlar arasında ünlü bir yer olan Kırmızı Kaya’ya yakınlığı ile bilinmektedir ve sporcuların gözdesi konumundadır.

Çılgın ve eğlenceli şehir Las Vegas’ta tatilinizin sorunsuz bir biçimde geçmesi için birkaç küçük noktaya dikkat etmeniz önerilmektedir.
  • Kolay para kazanma umutları vaat eden Las Vegas’ta şans oyunları konusunda aradıklarını bulamamış olanlar, kimi durumlarda suç işleyebilmektedirler. Kıymetli eşyalarınızı arabada görünecek bir şekilde bırakıp gitmemeniz veya otel odasında korunaksız bırakmamanız, otelinizin kasasında saklamanız tavsiye edilmektedir.
  • Las Vegas kumarhaneleri, güvenliğe oldukça önem vermektedirler. Ancak yine de şansınız yaver gidip de yüklü bir miktar para kazandıysanız bu paranın hepsini nakit olarak almamanız çek hâlinde istemeniz önerilmektedir. Parayı nakit almanız gereken durumlarda ise otelin güvenlik yetkililerinden size aracınıza ya da otel odanıza kadar eşlik etmelerini rica edebilirsiniz.
  • Her ne kadar “Vegas’ta olan Vegas’ta kalır” diye bir slogana sahip olsa da, Las Vegas’ta kanunlar titizlikle uygulanmaktadır. Alkollü araba kullanma ve uyuşturucu alma suçları, şehirde kesinlikle tolere edilmeyen suçların başında gelmektedir.
  • Gece geç saatlerde odanızın kapısı çalınırsa, kim olduğundan emin olmadığınız kişilere kesinlikle kapıyı açmamanız ve derhâl otelin güvenliğini çağırmanız tavsiye edilmektedir.
Bellagio Çeşmeleri
Işık ve müziğin suyla ahenkli bir şekilde dansından oluşan Bellagio Çeşmeleri, Las Vegas’ta en sık evlenme teklif edilen yer olma özelliğini taşımaktadır. Dünyada eşine az rastlanır bir güzelliğe sahip olan Bellagio Çeşmeleri; klasik müzik, Broadway ritimleri ve opera şarkıları eşliğinde titizlikle hazırlanmış olan birçok farklı koreografide dans etme yeteneğine sahiptirler.
Hafta içi akşam saatlerinde her 15 dakikada bir gösterilerini sergileyen çeşmeleri, hafta sonlarında ise saat başlarında izlemek mümkündür. Las Vegas’ın en ilgi çekici mekânlarından biri olan Bellagio Çeşmeleri’nin önünde, sıklıkla toplu evlilik törenleri ve farklı turistik etkinliklere şahit olabilmek mümkündür.
Elvis Müzesi (Kral’ın Fidyesi Müzesi)
Imperial Palace Oteli’nin gazinosunun 3. katında bulunan Kraliyet Holü içerisinde yer alan Elvis Müzesi; ünlü müzisyenin geçmiş zamanlarda en yakın arkadaşlarından biri olan Jimmy Velvet tarafından kurulmuştur.
Müze; Elvis Presley’in öldüğü gece yanında bulunan incili, sahne kostümleri, mücevherleri, kızı Lisa Marie Presley’in bebeklik kıyafetleri ve oyuncakları, 1977 model Lincoln Continental marka arabası, ölümünden sonra evinde bulunan kişisel kozmetik eşyaları, Promised Lands isimli şarkısını bestelediği defter, güneş gözlükleri, kütüphane kartı ve karate kostümleri gibi kişisel eşyaları içermektedir.
Her gün 11.00 – 19.00 saatleri arası ziyarete açık bulunan müze, Elvis Presley hakkında açılmış olan çoğu müzede bulunmayan, etkileyici ve oldukça ayrıntılı koleksiyonlara ev sahipliği yapmaktadır.
Adres: Las Vegas Bulvarı, 3535. Sokak, Imperial Palace Oteli, Las Vegas

Grand MGM Oteli Aslan Habitatı
Her gün 11.00 – 19.00 saatleri arasında Grand MGM Oteli içerisinde oluşturulmuş olan kalın camlarla çevrili aslan yaşam alanını ziyaret ederek, aslanları beslenirken, uyurken, birbirleriyle oynarken veya temizlenirken görmeniz mümkünüdür. Esas olarak şehir merkezinden 12 km uzaklıkta büyük bir çiftlikte özel bakıcıları ve eğitmenleriyle birlikte yaşayan MGM aslanları, her gün birkaç tanesi olmak üzere oteldeki yaşam alanına getirilerek sergilenmektedir.
Sinema endüstrisinden aşina olduğumuz MGM markası, film başlarında çıkan kükreyen aslan logosuyla oldukça meşhurdur ve bu logoyla geçen başarılı yılların anısına otelde aslanları onurlandıran bu yaşam alanına yer vermektedir.
Las Vegas’ın ışıltılı dünyasının krallarını ziyaret ettikten sonra hemen yan tarafta bulunan hediyelik eşya mağazasında aslan temalı birçok ürüne rastlayabilirsiniz.
Adres: Las Vegas Bulvarı, 3799. Sokak, Grand MGM Oteli, Las Vegas
Mirage Oteli Volkanı
Mirage Oteli’nin önünde yer alan volkan, 1989 yılında açıldığından beri Strip Caddesi üzerindeki en popüler yer olmayı başarmıştır. Karanlık çöktüğünde saat 23.00’a kadar her saat başında büyük bir görsel ve müzik şovla patlayan volkan, izleyicilerini her defasında büyülemeyi başarmaktadır. Yerli müziklerine benzeyen vurmalı çalgılardan oluşan özel bir müzik ve ışık şovlarıyla her saat başı heyecanlı ve etkileyici bir performans sergileyen volkan, 2008 yılında 25 milyon dolar harcanarak yeniden dizayn edilmiş ve koreografisi yenilenmiştir. Las Vegas’ı ziyaret edenlere bu muhteşem şovu en az bir kez izlemeleri tavsiye edilmektedir.
Adres: Las Vegas Bulvarı, 3400. Sokaki, Mirage Oteli önü, Las Vegas
Köpekbalığı Resifi
2000 yılında Mandalay Koyu Oteli içerisinde açılan Köpekbalığı Resifi, 1200 değişik tür canlıya ev sahipliği yapmakta olan dev bir akvaryumdur. Büyük ve oldukça tarihi bir tapınağı içerisinde barındıran akvaryum, sualtında inşa edilmiş gezi tünelleri aracılığıyla ziyaretçilerine deniz canlılarının yaşamını yakından izleme olanağı vermektedir.
Çeşitli büyüklüklerde 10 farklı türden fazla köpekbalığını içerisinde barındıran akvaryumda ayrıca tropik balıklar, tuzlu su balıkları, deniz kaplumbağaları ve çeşitli deniz sürüngenleri bulunmaktadır. 10,000 metrekarelik bir alanı kapsayan akvaryum, her gün 10.00 – 20.00 saatleri arasında ziyarete açık bulunmaktadır.
Adres: Las Vegas Bulvarı, 3950. Sokak, Mandalay Koyu Oteli, Las Vegas

Las Vegas Çin Mahallesi Plazası
Las Vegas sınırları içerisindeyken Çin kültürünü tanımak ve değişik bir atmosferde bulunmak için, ziyaretçilerine oldukça farklı bir gezi deneyimi vaat eden Çin Mahallesi Plazası’na uğramalısınız.
Restoran, mağaza, kafe ve eğlence mekânlarından oluşan bir kompleks olan Çin Mahallesi Plazası’nın özelliği Çin kültürüne ait hemen her şeyi içerisinde barındırmasıdır. Çin Mahallesi Plazası, mimarisinden, içerisinde satılan eşyalara ve restoranlar içerisinde servis edilen mönülere kadar her şeyiyle birebir Çin’deki bir mahalleyi canlandırmaktadır.
Çin Mahallesi Plazası’nı ziyaret ederek Çin kültürüne ait birçok bilgi edinebilir; Japon, Vietnam, Thai ve Çin mutfaklarının lezzetleri mönülerinin tadına bakabilir; Çin müzikleriyle şenlenen sokaklarda yerel Çin kültürüne ait farklı, oryantal süs eşyaları satın alabilirsiniz. Ayrıca plaza içerisinde sıklıkla düzenlenen Çin kültürüne ait spor vb. konulardaki eğitim seminerlerine ve etkinliklere katılarak keyifli vakit geçirebilirsiniz.
Adres: Spring Mountain Yolu, No: 4255, Las Vegas

Fremont Sokağı deneyimi
Fremont Sokağı, Las Vegas’ın en eski sokaklarından biridir. Las Vegas ilk kurulduğunda açılan çoğu otel ve gazino hâlâ Fremont Sokağı üzerinde bulunmaktadır.
Fremon Sokağı eski Las Vegas günlerinin; Strip Caddesi ise milenyum çağında yeniden doğan Las Vegas’ın simgesidir. Strip Caddesi ultra lüks oteller, şaşalı gazinolar ve daha yenilikçi bir eğlence anlayışını içerisinde barındırırken; Fremont Sokağı’nda daha samimi ve daha nostaljik bir atmosfer yakalamak mümkündür.
Fremont Sokağı’nda her gece ücretsiz dans ve müzik şovları eşliğinde neşeli bir sokak partisi düzenlenmektedir. Şansını tarihi gazinoların mistik atmosferleri eşliğinde denemek ve samimi bir sokak partisi eşliğinde bu nostaljik atmosferi solumak isteyenler, mutlaka Las Vegas’ın eski günlerinden yadigar olan Fremont Sokağı’nı ziyaret etmelidirler.
Adres: Fremont Sokağı, Las Vegas
Titanik Sergisi
Her gün 10.00 – 22.00 saatleri arasında Luxor Oteli içerisinde ziyaret edilebilen Titanik Sergisi, Titanik gemisinin batışının ardından ele geçirilen gerçek eşyaları ve kalıntıları içerisinde barındırmaktadır. Titanik yolcularının mücevher, kıyafet, bilet, günlük, para, oyun kartı, pipo gibi kişisel eşyalarını ve geminin ana güvertesinden parçaları içeren müzeyi gezerken, Titanik’in öyküsünü ve yolcularının çarpıcı hayat hikâyelerini de dinlemek mümkündür.
Sergi alanı içerisinde yapay olarak oluşturulan tek yapı, gemi içerisinde önemli bir yere sahip olan ve müzenin atmosferini o zamana geri götürme konusunda oldukça önemli bir role sahip olan geminin ana merdivenleridir. Ana merdivenler; Titanik yolcularının birbirleriyle tanışıp, kaynaştıkları önemli bir sosyal buluşma noktasıydı. Ailece ziyaret edilebilecek Titanik Sergisi’ni gezerken onca küçük eşyanın okyanusun dibinden nasıl çıkarıldığına şaşırıp kalacaksınız.
Adres: Las Vegas Bulvarı, 3900. Sokak, Las Vegas

Altın Külçe
Klasik bir Las Vegas gezisinde mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisi; Fremont Sokağı üzerinde bulunan, Las Vegas’ın en eski otellerinden biri olan Golden Nugget Oteli’dir. Otelin içerisinde, Kaderin Eli adı verilen dünyanın en büyük altın külçesi sergilenmektedir. Avustralya’nın Altın Üçgeni bölgesinde keşfedilen eşsiz külçe, tam tamına 27 kilogram ağırlığında ve 46 cm uzunluğundadır.
1981 yılından beri otelde sergilenen külçeye, kibarca uzanmış bir el heykelini andırdığından Kaderin Eli adı verilmiştir.
Adres: Fremont Sokağı, Golden Nugget Oteli, No: 129, Las Vegas
Las Vegas Şovları
Dünyanın eğlence başkenti sloganının sahibi Las Vegas’ta en renkli eğlenceleri şüphesiz ki hazırlanan şovlar oluşturmaktadır. İster yüksek bütçeli ister düşük bütçeli olsun Las Vegas şovlarının sihri, ziyaretçilerini sararak büyülü vakit geçirmelerini sağlamaktadır.
Las Vegas şovlarını; ücretsiz şovlar, yetişkinlere yönelik şovlar, Cirque du Soleil’in şovları, prodüksiyon şovları, star şovları, tribute şovları ve sihirbazlık şovları olmak üzere 7 kategoriye ayırmak mümkündür.
Ücretsiz şovlar; genellikle sokaklarda, meydanlarda ve alışveriş merkezlerinin etkinlik salonlarında ve bazen de otellerde gerçekleştirilen Las Vegas temalı şovlardan oluşur.
Cirque du Soleil, dünyaca ünlü ve çok başarılı bir teatral sirk kumpanyasıdır. Her sene yeni prodüksiyonlarını ve başarılı olan eski prodüksiyonlarını en büyük ve en lüks Las Vegas otelleri içerisinde, uzun bir dönem boyunca sahnelemektedir.

Prodüksiyon şovları; o yıl en çok ses getiren Broadway oyunları ve büyük bütçeli sahne yapımları arasından seçilen müzikallerden ve gösterilerden oluşmaktadır ve diğer şovlara göre tiyatro yanı daha ağır basmaktadır.
Star şovları; Bette Middler, Kathy Griffin gibi ünlü oyuncu ve komedyenlerin gerçekleştirdikleri şovlardan oluşmaktadır.
Tribute şovlar; Elvis Presley gibi dev starların sahnede canlandırıldığı ve eserlerinin yorumlandığı şovlardır.
Sihirbazlık şovları ise Las Vegas’ın en göz alıcı sahne etkinlikleridir. Chris Angel, James Copperfield gibi dünyaca ünlü sihirbazların yüksek bütçeli muhteşem şovlarından oluşmaktadır.
Yetişkinlere yönelik şovlar genellikle erotizm içeren şovlardır.
Las Vegas Madame Tussauds Müzesi
Gerçeğinin birebir taklidi balmumu heykelleriyle meşhur Madame Tussauds Müzesi’nin bir şubesi de Las Vegas’ta bulunmaktadır. Brad Pitt, Angelina Jolie, Johnny Depp, George Clooney, Harrison Ford ve daha nice ünlü isimlerle karşılaşacağınız müze; sinema, spor, politika dünyasının pek çok ünlü ismini içerisinde barındırmaktadır.
Madame Tussauds Müzesi’nde diğer müzelerin aksine genel kural olarak heykellere dokunmak ve onlarla fotoğraf çektirmek serbesttir. Hatta bazı heykeller siz onlara dokunduğunuzda tepki bile gösterebilirler. Örneğin Jennifer Lopez’in kulağına bir şeyler fısıldadığınızda yanakları kızarır veya Elvis Presley’in elini sıktığınızda size meşhur güneyli aksanıyla bir şeyler söyler. Müze içerisinde balmumu heykellerin yapılışını anlatan bir eğitim bölümü de bulunmaktadır. Müze, her gün 10.00 – 22.00 saatleri arasında ziyarete açık bulunmaktadır.
Adres: Las Vegas Bulvarı, 3355. Sokak, Las Vegas

Neon Müzesi
Fremont Sokağı’nın sonunda yer alan Neon Müzesi, geçmişten bugüne Las Vegas şehri içerisinde yer almış olan neon ışıklı tabelaların sergilendiği bir açık hava müzesidir. 1950’li yıllardan kalan tabelaların dahi bulunduğu müze; neon ışıklı tabelalardaki cümleler, grafikler ve isimler aracılığıyla Las Vegas tarihine ışık tutmakta ve sizi o yılların insanları gibi düşünmeye teşvik etmektedir.
Çoğu bir sanat eseri güzelliğinde olan Las Vegas tabelalarının kullanımdan kaldırıldıklarında çöpe gitmelerini önleyen Neon Müzesi’nin, renkli ve sakin bir dinlence alanı arayanlarca özellikle gece ziyaret edilmesi tavsiye edilmektedir.
Adres: Fremont Sokağı sonu, Las Vegas
Şehrin dışında kalan yerler
Şehir merkezinden uzaklaşıp doğanın kalbinde bir gün geçirebilmek için şehrin hemen yakınında yer alan ama huzurlu atmosferlerini korumayı başarmış yakın gezi alanlarından birini tercih edebilirsiniz.
Ethel M Çikolata Fabrikası ve Botanik Kaktüs Bahçeleri
Las Vegas şehir merkezinden 15 dakikalık bir araba yolculuğuyla ulaşılabilen Ethel M Çikolata Fabrikası, Henderson ilçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Çikolata fabrikasında; çikolata yapım aşamalarını seyredebilir ve bu esnada yapımına tanık olduğunuz çikolatalardan bol bol yiyebilirsiniz. Çikolataların; uzun üretim, tasarım ve süsleme aşamalarını öğrenebilir daha sonra ise Ethel Kafe’de ikram edilen buz gibi içecekler eşliğinde daha da çok bedava çikolata yeme olanağına kavuşabilirsiniz.
Çikolatayı çok kaçıranlar ise fabrikanın hemen yanında yer alan, fabrika sahibinin çikolatalar dışındaki diğer tutkusu nedeniyle düzenletmiş olduğu kaktüs bahçesini ziyaret edebilir, göz alıcı değişik kaktüs türleri içerisinde yürüyüş yaparak aldıkları kalorileri yakabilirler.
Çikolata fabrikası gezisi, Las Vegas atmosferinden kısa bir süre uzaklaşmak isteyenlerin ve çikolata severlerin ziyaret etmekten zevk duyacakları tatlı bir kaçamak mekânıdır.
Adres: Kaktüs Bahçesi Yolu, No: 2, Henderson
Las Vegas Pınarları Koruma Alanı
Las Vegas şehir merkezinin 4 km batısında yer alan Las Vegas Pınarları Koruma Alanı; içerisinde restoran, müze ve etkinlik alanlarını barındıran büyük bir açık hava parkıdır. Ailece ziyaret edilebilecek, şehir merkezine yakın ancak şehrin havasından tamamen uzak olan bu park içerisinde Nevada Doğal Tarih Müzesi’ni gezebilir, park içerisinde yer alan tarihi patikalarda yürüyüş yaparak Amerikan Yerlilerinin taşlar üzerine çizdikleri tarihi ilkel resimleri görebilirsiniz.
Las Vegas Pınarları Koruma Alanı, Las Vegas’ın ilk kurulmuş olduğu yer olma özelliğini taşımaktadır. Eskiden yemyeşil ve sulak bir alan olan bu park, zaman içerisinde özelliğini yitirmeye başlaması sonucu koruma altına alınmıştır. Park içerisinde Orijen adlı sergi salonunu ziyaret edebilir, park bünyesinde yaşayan canlı türleri hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.
Adres: Vadi Manzarası Bulvarı, 333.Sokak, Las Vegas
Güney Nevada Zooloji ve Botanik Parkı (Las Vegas Hayvanat Bahçesi)
Las Vegas şehir merkezinden kuzey batıya doğru 15 dakikalık bir araba yolculuğu ile ulaşılabilen Las Vegas Hayvanat Bahçesi, hem şehirdeki hem de Nevada eyaletindeki yıl boyu ziyarete açık olan tek hayvanat bahçesi olma özelliğini taşımaktadır. 3 dönümlük yemyeşil bir arazi üzerine kurulu olan hayvanat bahçesi içerisinde 150 değişik tür bitki ve şempanze, aslan, kaplan, deve kuşu, flamingo, papağan, egzotik sürüngen türleri gibi birçok değişik hayvan türü bulunmaktadır.
Kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Nevada Zooloji Vakfı tarafından desteklenen hayvanat bahçesi içerisinde, bilhassa çocuklara yönelik olarak doğal hayatı ve canlı türlerini anlatan video konferanslar düzenlenmekte ve doğal yaşamı koruma eğitim seminerleri verilmektedir.
Adres: Kuzey Rancho Yolu, Las Vegas






Barselona
Barselona özellikle mimarisiyle övgüyü gerçekten hak eden bir şehirdir. Modernista akımının en farklı ve en güzel örneklerini bu şehirde hemen her yerde, kaldırımlarda, binalarda, sokak lambalarında hatta sokak taşlarında bile görebilirsiniz.




Skip Navigation LinksNereler Gezilir?
Modernista ve Antoni Gaudi
Modernist mimariden en çok etkilenmiş şehirlerden biridir Barselona. Şehirde göreceğiniz yapıların çoğu modernist yapılardır. Bu akımda şehre en çok eser vermiş ve etkisi yadsınamayacak kadar büyük olan mimar; Antoni Gaudi’dir. Gaudi Barselona’yı adeta yeniden yapılandırmış ve şehrin 20. yüzyılda başlayan ızgara modelindeki şehirleşmesinin temellerini atmıştır. Gaudi’nin Barselona’daki görülmesi gereken en önemli eserleri ise şunlardır:
Sagrada Familia (Kutsal Aile)
Yapımına 1882 yılında başlanan ve hâlen tamamlanamamış olan bu katedral Barselona’nın simgesi olan yapılardan biridir. Yapıya damgasını vuran mimar Antoni Gaudi’dir. 1883’te katedralin yapımını üstlenmesinin ardından hayatını ölene dek bu yapıyı tamamlamaya adamıştır. Gaudi, 40 yıl boyunca bu proje için çalıştıktan sonra 1926’da öldüğünde, toplamda 18 kuleden oluşması planlanan neo-gotik tarzdaki katedralin sadece bir kulesini ve doğuya bakan Nacimiento cephesini tamamlayabilmiştir. Tamamen halkın yaptığı bağışlarla bugüne kadar gelebilen binanın yapımı hâlen bağışlarla devam etmektedir.
Henüz tamamlanamamış olsa da Sagrada Familia, çoktan Barselona’nın simgesi ve en çok turist çeken yapısı olmayı başarmıştır. Çevresinde hâlen iskeleleri duran fakat yapımı tamamlanan kulelere çıkıp bu devasa yapıdan Barselona manzarasını izleyebilirsiniz. Katedralin içini dilerseniz bireysel olarak dilerseniz de farklı dillerde hizmet veren rehberler eşliğinde gezebilirsiniz.
La Sagrada Familia’nın her ayrıntısı bir sembol taşır. Gaudi’nin bütün eserleri Hristiyan semboller ve doğadan esinlenilmiş figürler ihtiva eder ama bunun en yoğun örneği Sagrada Familia’dır. Bu yapıda İsa’nın hayatı ve ona inanışın tarihi ufak ayrıntılarla sembolize edilir. Yapının tamamlandığında 18 adet birbirinden farklı yüksekliklerde olması planlanan kulelerinden; merkezdeki İsa’yı, apsid üzerindeki Meryem’i, dördü İncil Yazarları’nı ve on ikisi de Havarileri sembolize eder. Mimari mükemmeliğinin yanı sıra yapının süslemesine de büyük önem verilmiştir, özellikle heykeller oldukça dikkat çekicidir.
Gaudi’nin hayatı boyunca tamamlayabildiği tek cephe olan Nacimiento Cephesi doğuya yani güneşin doğduğu tarafa bakar ve İsa’nın doğumunu sembolize eder. Bu cephede Gaudi, İsa’nın insan yanını, doğumunu, çocukluğu ve gençliğini işlemiştir. Katedralin bu cephede bir ana ve iki yan olmak üzere üç girişi vardır. Sarkıtı andıran bu üç giriş; Umut, Sadakat ve Merhamet’i temsil eder.
Gaudi’nin ölümünden sonra katedralin yapımına bir süre ara verilmiş ama daha sonra farklı mimarlarla yapının inşasına devam edilmiştir, fakat Gaudi’den geriye çok az plan kaldığı için yapıyı onun tarzında devam ettirmek oldukça zorlu ve tartışmalı olmuştur. Zorluklara rağmen yapımı devam eden binanın Gaudi’nin ölümünün 100. yıldönümü olan 2026 yılına yetiştirilmesi planlanmaktadır. Yapının bitmiş hâlinin nasıl olacağını görebileceğiniz modeller ise müzede sergilenmektedir.
Gaudi’nin mezarı günümüzde Sagrada Familia’nın zemin katında bulunmaktadır. Burada ayrıca Gaudi’nin heykellerinin ve çalışmalarının sergilendiği bir müze de vardır.
Adres: La Sagrada Familia C. Mallorca, 401, 08013, Barselona
Ziyaret saatleri: Ekim – Mart 9.00 - 18.00, Nisan – Eylül 9.00 - 20.00
Casa Batlló
Gaudi’nin sadece dış cephesini ve iç tasarımını yaptığı Casa Batllo, Passeig de Gràcia’nın dikkat çekici bir yapısıdır ve 2005’te UNESCO Dünya Mirasları arasına girmiştir. Modernizmin baş yapıtlarından biri kabul edilen bu yapı, ön cephesinde pek çok sembol barındırır. Yapının süslenmesinde Gaudi, genelde en çok kullandığı materyalleri kullanmıştır; çatıda seramik parçacıkları ve ön cephede mozaikler. Gaudi’nin tarzını en iyi yansıttığı yapılardan biri olan Casa Battlo kıvrımlı dış hatları, kullanılan farklı dokuları, malzemelerin kullanılışı ve parlak renkleriyle önünden geçenlerin dikkatini hemen üzerine çeker. Dış cephede deniz sembolize edilmiştir, sanki güneş ışınları bir havuza vurmuş gibi bir görüntü elde edilmiştir. Parabolik şekilli çatısı ve bacalarıyla inanılmaz bir görünüme sahip bu yapıyı özellikle gece ışıklandırıldığında görmelisiniz. Yapının giriş katı ve ilk katındaki odalar ziyarete açıktır ve büyük beğeni toplar, buraları da mutlaka gezmelisiniz. Ayrıca Casa Battlo’nun süslemelerindeki sembolleri ve göndermeleri anlamak için rehberli turlara katılmanızı tavsiye ederiz.
Ziyaret saatleri: 9.00 – 20.00
Casa Mila ( La Pedrera)
Passeig de Gràcia’daki bir diğer Gaudi şaheseri de Casa Mila’dır. Casa Mila, Sagra Familia’dan sonra en çok dikkat çeken ve en çok övgüyü hak eden modernist yapıdır. 1912’de yapımı tamamlanan Casa Mila, La Pedrara olarak da bilinir. Yapının dış cephesi kireç taşından yapılmıştır, dalgalı bir yapıya sahiptir ve hiç düz duvarı yoktur. Ferforjeden yapılmış balkonları vardır. Casa Mila’nın çatısı ve bacaları Barselona’nın simgelerinden biri hâline gelmiştir. Yapı 1980’lerde oldukça bakımsız kalmış, dış cephedeki seramik parçacıkları kirlenmiş, çoğu kaybolmuş ve kireç taşı hava kirliliğinin etkisiyle is tutmuştur. 1990’ların ortasında bina bakıma alınmış, bütün seramikler tek tek temizlenmiş, kaybolan taşların benzerleri yerine yerleştirilmiş ve dış cephedeki is lekeleri temizlenmiştir. Ayrıca yapının muhteşem bir tavan arası bölmesi vardır ama bu bölme 1950’lerde odalara bölünerek kullanılmıştır. Restorasyon çalışmalarında da bu odalar yıkılmış ve tavan arası orijinal mimarisine kavuşturulmuştur. Burada günümüzde Gaudi’nin eserleri sergilenmektedir. Odaların Gaudi’nin tasarımı olan mobilyalarla, kapılarla, kapı kollarıyla ve süslemelerle dekore edilmiş olması oldukça dikkat çekicidir. Tavan arasından, hava yağışlı değil ise, terasa çıkılır. Buradaki havalandırma kuleleri, bacalar ve merdivenler de sıradışı bir mimarinin eseridir. Yoldan görünmemelerine rağmen bu yapılar için bile mozaik süslemeler kullanılmıştır. Terasın tasarımında da dış cepheyle uyumlu dalgalı bir tasarım uygulanmıştır. Terasta 12 adet baca bulunur. 12 adet olmalarının sebebi ise; Gaudi’nin 12 Havari’ye gönderme yapmasıdır. Terastan muhteşem bir Barselona manzarası izlenir. Ayrıca yazları burada caz performansları dinlenebilir.
Aslında ortak bir avluya açılan iki ayrı binadan oluşan Casa Mila, tek bir ortak dış cepheyi paylaşır ve böylece tek bir binaymış gibi görünür. Bu sayede ferah ve açık alanı fazla bir yapı inşa edilmesi sağlanmıştır. Bu tasarım yapıldığı dönemin mimarisi üzerinde devrim niteliğinde bir etki yaratmıştır. Ön cepheden bakıldığında bina sanki kayanın içine oyulmuş hissi verir, binanın La Pedrera adı da buradan gelir; “la pedrera” Katalanca’da taş ocağı demektir.
Ziyaret saatleri: 10.00 – 20.00
Park Guell
Guell ailesinin soyluluk göstergesi olarak Gracia bölgesinde Gaudi’ye yaptırdığı Park Guell, şehrin en büyük parklarından biridir. Gaudi’ye özgü kıvrımlar ve seramik parçalarından yapılmış mozaikler parkın tasarımında göze çarpan özelliklerdendir. Passeig de Gracia’nın arkasındaki tepede yükselen parktan muhteşem bir Barselona manzarası izleyebilirsiniz. Park, UNESCO Dünya Mirasları arasında yerini almıştır.
Şehrin ortasında olmasına rağmen doğayla içiçe bir atmosfer yaratılması için satın aldığı 6 hektarlık arazide, Eusebi Guell, tasarımla ilgili her şeyi Gaudi’ye bırakmış ve Gaudi tam 14 yıl sadece bu park için çalışmış. Ama parkın bugünkü tasarımında Josep Maria Jujol’un katkısını da göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür.
Park Guell içerisinde sıradışı taş yapılar, sütunlar ve mozaikler barındırır. Parkın ana girişinde, büyük bir ejderha heykelinden yapılmış çeşme ziyaretçileri karşılar. Bu ejderha Gaudi tarzı mozaiklerle süslenmiştir ve bir efsaneden fırlayıp gelmiş gibi durur. Bu çeşmenin her iki yanında masal evlerine benzeyen, renkli ve kubbeli iki yapı bulunur. Bu yapılardan birinin mavi- beyaz mozaiklerle süslenmiş ilginç bir kulesi vardır.
Parka girildiğinde bir avlu ve merdivenler karşınıza çıkar. Bu merdivenler sizi 86 adet sütunun bulunduğu hole (Salo de les Cent Columnes) çıkarır. Bu devasa sütunlar parkın asıl meydanını destekler. Burada, tavandaki mozaik süslemeler oldukça dikkat çekicidir. Ayrıca bu alanın akustiği oldukça iyidir ve burada genelde İspanyol bir müzisyen gitar çalar ve şarkı söyler.
Sütunların desteklediği meydan Barselona’ya tepeden bakan bir balkon gibidir. Burada Gaudi’nın dalgalı tasarımlı ve mozaiklerle süslü rengârenk bankları bulunur. Bu oldukça büyük meydanda kültürel etkinlikler de düzenlenir. Park, bu meydanı merkez alarak genişlemiştir. Parkı dolaşmak için kıvrımlı yürüyüş yollarından yürünür. Bu yolların inşasında da farklı yöntemler kullanılmıştır. Örneğin; yolları desteklemek için bazı taş sütunlar kullanılmıştır ama bu taşlar, parkın doğallığını bozmamak için, ağaç gövdelerine benzetilmiştir.
Parkın içinde tamamlanmış 5 villa vardır ve bunlardan birinde Gaudi, ailesi ile birlikte uzun yıllar yaşamıştır. Bugün burası Gaudi’nin eşyalarının ve kendi tasarladığı mobilyaların sergilendiği bir müze olarak (Casa Museu Gaudi) hizmet vermektedir.
Parka eğer metroyla gelirseniz en az 20 dakikalık bir yürüme yoluna hazırlıklı olmalısınız, bununla birlikte yolun yaklaşık 200 metresi yokuş çıkmanızı gerektirecek şekildedir. Yürümek istemezseniz buraya taksiyle veya otobüsle gelmenizi tavsiye ederiz.
Ziyaret saatleri: Park sabah 10.00’da açılır, kapanış saatleri mevsime göre farklılıklar gösterir ama genellikle 19.00’a kadar açıktır. Giriş ücretsizdir.
Bir not: Modernist mimariyle ilgilenenler ve daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler “Modernist Yapılar” turuna katılabilirler. Tur, Turisme de Barcelona’nın merkez ofisinden hareket eder.
Las Ramblas
Las Ramblas, Barselona’ya gelen turistlerin ilk durağıdır ve günün her saati, özellikle de turizmin yoğun olduğu dönemlerde, kalabalığın eksik olmadığı bir caddedir. 1-2 km uzunluktaki bu cadde, kuzeyde Plaça de Catalunya’dan başlar ve denize doğru devam ederek Port Vell’de sonlanır. Sırtınızı Port Vell’e, yüzünüzü ise Plaça de Catalunya’ya döndüğünüzde sağınızda kalan bölge eski şehir Barri Gotik, solunuzdaki ise El Raval’dır.
Las Ramblas 5 adet küçük caddenin birleşmesiyle oluşmuş uzun bir caddedir. Bu küçük caddeler, Plaça de Catalunya’dan Port Vell’e olmak üzere sırasıyla, Rambla de Canaletes, Rambla dels Estudis, Rambla de Sant Josep, Rambla dels Caputxins ve Rambla de Santa Monica’dır. Her bir ramblanın kendine özgü özellikleri vardır. Rambla de Canaletes adını Font de Canaletes çeşmesinden alır ve Plaça de Catalunya yönünden caddenin ilk bölümü olduğu için, Las Ramblas’a gelenler burada büyük bir kalabalık oluşturur. Rambla dels Estudis, kuşların satıldığı bir açık hava pazarı gibidir. Çeşit çeşit rengârenk kafesler yol boyunca alıcılarıyla buluşur. Rambla de Sant Josep’e gelindiğinde çiçekler sarar dört bir yanınızı. Sant Jordi Günü’nde (23 Nisan) burada toplanan insanlar birbirlerine çiçek ve kitap hediye ederler (bkz. Festivaller). Mercat de la Boqueria da bu rambladadır.
Mercat de la Boqueria
Las Ramblas’ın en renkli ve en keyifli yerlerinden biridir Mercat de la Boqueria. La Boqueria ve Mercat de Sant Josep olarak da bilinen 19. yüzyıldan kalma bu pazar, yemek düşkünlerini sevindireceği gibi fotoğraf çekeceklere de çok güzel kareler sunar. Metal bir tavanı olan pazarda alışveriş yapmadan sadece dolaşmak bile çok keyiflidir ama hepsi birbirinden taze yiyecek ve içeceklerin çağrısına da hayır denilemez. La Boqueria’da; taze ve salamura balıklar, deniz mahsülleri, et, salam, sosis gibi şarküteri ürünleri, sebzeler, meyveler, tatlılar, hamur işleri, ev yapımı şaraplar, taze kesilmiş İtalyan makarnaları ve çeşit çeşit baharatlar gibi saymakla bitmeyecek kadar çok ve lezzetli yiyecek ve içecekleri tadabilir ve satın alabilirsiniz. Pazar, günün ilk ışıklarında kurulmaya başlar ve akşam hava kararana kadar açık kalır.
La Boqueria’yı gezdikten sonra Las Ramblas’a geri dönülür. Pazarın çıkışı metronun Liceu durağına çok yakındır. Burada zeminde, ressam Miro’nun her gün binlerce insanın üzerinden geçtiği küçük seramik parçalarından oluşmuş dikkat çekici bir eseri vardır. Ayrıca Avrupa’nın en büyük opera salonlarından birisi olan Gran Teatre del Liceu da Liceu’dadır.
Metronun Las Ramblas üzerinde; Plaça Catalunya’da, Liceu’da ve Columbus heykelinin yakınında olmak üzere 3 durağı vardır. Liceu durağından sahile doğru devam eden kısım, sokak göstericileri, sanatçıları, ressamları, hokkabazları, canlı heykelleri ve falcılarıyla Las Ramblas’ın en hareketli yeridir. Burada her köşede farklı şeylerle uğraşan insanlarla turistler birbirine karışır ve 24 saat hiç azalmayan bir kalabalık oluşur. Yine bu civarda görebilecekleriniz arasında; Gaudi’nin Kont Guell için tasarladığı malikâne Palau Guell ve kare şekilli bir meydan olup Gaudi’nin tasarımı olan ilginç sokak lambalarına ev sahipliği yapan Plaça Reial bulunur.
Las Ramblas boyunca sahile doğru yürüdüğünüzde en sonunda sizi Kristof Kolomb’un heykeli karşılar. Bu devasa heykelin tepesine çıkıp liman manzarasını izleyebilirsiniz. Ayrıca buraya çok yakın olan ve üç yüzden fazla bal mumu heykele ev sahipliği yapan bir müze de vardır; Museu de Cera de Barcelona. Buradan biraz daha ilerlediğinizde ise; Olimpiyat Oyunları için yeniden yapılandırılan ve adeta yeniden hayat bulan sahil şeridine ulaşırsınız.
Las Ramblas adının hikayesi işe şöyledir: ‘Rambla’ Arapça’da kumlu dere yatağı anlamına gelen bir kelimeymiş ve 14. yüzyıla kadar burası gerçekten de kumlu bir dere yatağıymış. Zamanla çevredeki yapılaşma arttıkça dere yatağı kapatılmış ama Rambla adı sabit kalmış.
Museo Picasso (Picasso Müzesi)
Barselona’nın en çok ziyaret edilen ve mutlaka görülmesi gereken müzelerinden biri Museo Picasso’dur. Carrer Montcada üzerindeki beş adet Orta Çağ sarayının birbirine bağlanmasıyla kurulmuş olan müzenin 3 sarayı sürekli sergi olarak Picasso’nun 3000‘den fazla eserini barındırır. Diğer iki sarayda süreli sergilere yer verilir. Bu müze, Paris’tekinden sonra, en büyük Picasso müzesidir.
Picasso, 1895-1904 yılları arasında Barselona’da yaşamıştır ve bu dönemde empresyonizm ve sembolizm akımının etkisinde kalmıştır. “Mavi dönemim” dediği eserlerini de yine Barselona’da yaratmıştır. Müzede bu dönemlerden eserleri görmek mümkündür.
Müze 1962 yılında ressamın eserlerinin erken dönem örneklerinin toplanmasıyla kurulmuştur. 1981 yılında Picasso’nun eşinin müzeye Picasso’nun seramik çalışmalarını bağışlamasıyla müzenin içeriği genişlemiştir.
Ziyaret saatleri: Salı – Pazar 10.00 – 20.00
Barri Gotik
Las Ramblas’ın hemen batısında yer alan bölge eski şehir Barri Gotik’tir. Ciutat Vella olarak da bilinen bölge, şehrin en eski yerleşim yeridir. Burada Orta Çağ saraylarını, manastırlarını ve kiliselerini görebilirsiniz. Barri Gotik, labirenti andıran dar sokaklarıyla ünlüdür, bu sokaklarda keşfedilecek çok sayıda tarihi yapı, kafe ve restoran bulunur. Bu yüzden Barri Gotik ve çevresini dolaşmanın en güzel yolu yürümektir.
Katedral (La Seu Katedrali)
Barri Gotik’te görülmesi gereken ilk yapı Katedral’dir. Yapımına 1298 yılında başlanan Katedral’in dikkat çekici gotik ön cephesi, 19. yüzyılda yapıya eklenmiştir. Katalan gotik mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan Katedral’in kuleleri, Barri Gotik bölgesine girer girmez dikkatleri üzerine çeker. Katedral, La Seu Katedrali olarak da anılır ve Barselona’nın en etkileyici katedrallerinin başında gelir.
Katedral’in yapıldığı yer her zaman dini amaçlar için kullanılmıştır. İlk yapılan yapı bir Roman tapınağıymış, daha sonra bir cami yapılmış, ardından da bir kilise.
Katedralin tasarımında Rönesans ve Orta Çağ mimarisinin etkileri hissedilir; sivri uçlu gotik tarz çan kulelerde, yüksek kemerlerde, gotik koro sıralarında, şapellerde ve sunakta bu etki rahatlıkla görülür. Özellikle sunağın arkasındaki şapellerdeki altar panoları mutlaka görmelisiniz. Sunağın altındaki Santa Eulalia’nın kaymak taşından yapılmış mezarı da oldukça etkileyicidir.
Katedralin en çok beğenilen yeri ise kemerli yoludur. Burası portakal, manolya ve palmiye ağaçlarının olduğu, kuşların uçuştuğu sakin bir sığınaktır. Buranın sakinlerinden olan beyaz kazların ise katedrale ne zaman ve ne şekilde geldiği hakkında bir bilgi yoktur.
Şapelden bir asansörle Katedral’in terasına çıkabilir, buradan Barri Gotik manzarasını seyredebilirsiniz. Ayrıca her Pazar öğleden sonraları Katedral’in önünde sardana (Katalan halk dansı) gösterilerini izleyebilirsiniz.
Adres: Plaça de la Seu s/n, Barri Gotic
Ziyaret saatleri: Katedral 9.00 – 13.00 ve 17.00 – 19.00 saatleri arasında; Kemeryolu 10.00 – 13.00 ve 16.00 – 18.30 arasında; teras ise Pztsi – Ctsi 10.30 – 13.30 ve 13.30 18.00 saatleri arasında ziyarete açıktır.
Barri Gotik’te görülmesi gereken diğer önemli yapılardan bazıları şunlardır:
Plaça Sant Jaume’deki Belediye Binası olan Ajuntament ve Meclis Binası olan Palau de la Generalitat. Her iki binayı da resmi tatillerde ve hafta sonları randevu alarak ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca Plaça Sant Jaume’de Eylül ayında, La Merce Festivali kapsamında devasa maskeli figürlerin (gegants) geçit törenini ve insanların üstüste çıkarak oluşturdukları kuleleri (castells) görebilme imkânı bulursunuz.
Plaça del Rei’deki Museu d’Historia de la Ciutat (Şehir Tarihi Müzesi) ve meydanı çevreleyen saray Palau Reial (Kraliyet Sarayı). Buradaki yapılar Roma dönemi kalıntılarının üzerine inşa edilmiştir ve müzede, kazı çalışmalarından çıkan eserler de sergilenmektedir. Asansörle Antik Roma kenti de gezilebilir. Ayrıca, Plaça del Rei meydanı yazın renkli gösterilere ve konserlere de sahne olur.
Teatre Museu Salvador Dali
Barselona’nın kuzeyinde, Fransa sınırına yakın bir kasaba olan Figueres’teki Salvador Dali Müzesi de mutlaka zaman ayrılması gereken, dünyaca ünlü müzelerden bir tanesidir. 20. yüzyılın ve sürrealist akımın en tanınmış ressamı olan Dali’nin kara kalem çalışmalarının, yağlı boya tablolarının, kısa filmlerinin ve üç boyutlu çalışmalarının sergilendiği müzeye günübirlik gezilerle gidebilirsiniz.
Adres: Gala-Salvador Dalí Square, 5 E-17600, Figueres
Montjuic
Montjuic, Barselona’nın güneybatısında 210 metre yüksekliğinde bir tepedir. Tepeye teleferikle, fünikülerle veya otobüsle çıkabilirsiniz ama teleferiği tercih ederseniz Barselona’yı bir de tepeden görme imkânı bulursunuz. Montjuic’e çoğunlukla, spor etkinlikleri için inşa edilmiş alanlar ve müzeler hakimdir. Ayrıca Barselona’nın ayaklar altına serilmiş manzarasını izlemek için de ziyaretçiler Montjuic’e çıkarlar. Montjuic’in kelime anlamı “Yahudi Tepesi”dir.
Montjuic, 1992 Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapması için büyük çaplı yenilemelerden geçirilmiştir. Örneğin; 1929 yılında inşa edilmiş olan Estadi Olímpic Stadyumu yenilenmiş ve Anella Olimpica (Olimpiyat Halkası) adıyla Olimpiyat’ın görkemli açılış ve kapanış törenine ev sahipliği yapmıştır.
Tepedeki belli başlı gezilecek yerler şunlardır:
Museu Nacional d’Art de Catalunya (Ulusal Katalan Sanatı Müzesi)
1929 yılında düzenlenen Uluslarası Fuar için yapılan ve bugüne kadar gelebilen Palau Nacional’ın görkemli binasının kubbesinde yer alan Museu Nacional d’Art de Catalunya’da, Orta Çağ sanatının en güzel örneklerini görebilirsiniz. Romanesk tarzda inşa edilen kiliselerin iç mekânları, altar panolar, kiliseleri süsleyen eserler, İncil’in bölümleri, freskler ve para koleksiyonları müzede göreceğiniz eserlerden bazılarıdır. Kubbeye çıkmak için binanın dışındaki asansörü kullanabilirsiniz.
Ziyaret saatleri: Sa – Ctesi: 10.00 – 19.00, Pazar: 10.00 – 14.30
Palau Nacional bünyesindeki bir diğer müze ise; modern sanat eserlerinin sergilendiği Museu d’Art Modern de Catalunya’dır.
Bir not: Palau Nacional’ın hemen önündeki havuz Font Magica, özellikle ışıklandırıldığında, oldukça etkileyicidir.
Fundacio Joan Miro (Miro Müzesi)
Çoğu ziyaretçinin Montjuic’e gelmesinin asıl nedeni; Fundacio Joan Miro müzesini gezmektir. Bu müzede ünlü sürrealist Katalan ressam Joan Miro’nun eserleri, erken dönem eserlerinden başlayıp kronolojik olarak sergilenmektedir. Bu sayede ressamın sanatını nasıl geliştirdiği gözler önüne serilir. Müzede Miro’nun karakalem çalışmalarına, heykellerine ve duvar halılarına yer verilmiştir.
Müzenin binası da başlı başına bir sanat eseridir. Bina, ünlü mimar Josep Lluis Sert tarafından yapılmıştır. Tasarımda amaç, eserlerin doğal gün ışığında ziyaretçilere sunulmasının sağlanmasıdır ve başarılı da olunmuştur. Böylece eserler binanın içerisinde olsa da, sanki dış mekânda sergileniyormuş izlenimi yaratır.
Ziyaret saatleri: Salı - Ctsi: 10.00 – 19.00 Perş: 10.00 – 21.30 Pazar: 10.00 – 14.30

Roma

Antik kalıntıların şehre kattığı tarihsel doku, şehrin her noktasına yayılan Rönesans esintileri ve sanatla ruhsal dinginliği birleşitiren kutsal yapılar; Roma’nın güzelliklerini dile getirmenin sadece bir özetidir. Her sokak arası, çıktığınız her meydan, meydanları süsleyen çeşmeler ve heykeller; kiliseler, şapeller, müzeler; antik Roma yerleşim yerleri; hepsi bir arada yer almakta ve adeta ziyaretçileri kapmak için kıyasıya yarışmaktadırlar. Roma; yüzlerce yıllık şehirciliğini modern şehircilikle gayet iyi harmanlamıştır, tarih ve sanat dolu atmosferine romantizmi de ekleyince dünyanın doğal olarak en popüler destinasyonlarından biri durumuna gelmiştir.
Nereler gezilir?
Antik Roma
Kolezyum / Colosseo
Orijinal ismi Flavianus Amfiteatrı olan ve yüzyıllardan beri ayakta kalmayı başaran yapı, Roma şehrinin adeta bir simgesidir. Elips biçimindeki yapının inşasına M.S. 72 yılında, imparator Vespasian döneminde başlanmış; M.S. 80’de imaparator Titus döneminde tamamlanmıştır. 50 bin kişi kapasiteli Kolezyum, Roma İmparatorluğu sınırlarındaki en büyük amfiteatr olma özelliğini taşır.
Köle, mahkûm veya iyi savaşçılar arasında seçilen gladyatörler, birbirleriyle ya da vahşi hayvanlara burada dövüşürler ve kimi ölümle sonuçlanan şiddet gösterileri sunarlardı. Sosyal statülerine göre amfiteatrda yerlerini alan seyirciler ise ateşli tezahüratlarla, bu güç kapışmasını izlerdi. Zaman içinde gittikçe popülerleşen bu etkinlik, halkın en büyük eğlencesi olmuş ve Kolezyum, Roma halkı için bir prestij merkezi hâline gelmiştir. Burada gösterilerin dışında, tiyatro oyunları da düzenlenirdi.
Kolezyum; turist kalabalığıyla çevrili olduğundan, çevresinde birçok dilde turlar sunan rehberler bulabilirsiniz. Ayrıca sesli elektronik rehberle turunuzu kendiniz de gerçekleştirebilirsiniz. Yapı, Via S. Gregorio caddesinin üzerinde yer almaktadır.
Ziyaret saatleri: Pazartesi – Cumartesi: 09:00 – 19:00
Forum / Foro Romano
Roma İmparatorluğu, Forum’dan yönetilmiştir. Palatino ve Capitolino Tepeleri arasında yer alan bu bölge, eski Roma medeniyetinin çevresinde geliştiği merkezdir. M.Ö. 7. yüzyıl civarında yapımı başlamış ve o tarihten sonra bin yıl boyunca Roma şehir hayatının merkezi olmuştur. Siyaset, ekonomi, din işleri ve hukuk işleri buradan yürütüldüğünden, alanda birçok resmi bina görevi görmüş yapıya rastlanır.
19. yüzyılda yapılan kazı çalışmalarıyla birlikte Antik Roma kültürüne ışık tutan birçok yapı ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan bazıları Curia (Senato Binası), Lapis Niger, Arco di Settimio Severo, Rostra, Colonna di Foca, Tempio di Saturno, Basilica Giulia, Tempio dei Castori (Kastor ve Polluks Tapınağı), Tempio di Cesare (Caesar Tapınağı), Casa delle Vestali, Tempio di Vesta, Tempio di Antonio e Faustina, Basilico di Massenzio ve Arco di Tito’dur.
Senato binası olan Curia’nın, M.Ö. 7. yüzyılda Tullus Hostilius tarafından inşa ettirildiği tahmin edilmektedir. O günden bu yana pek çok düzenleme geçiren bu yapı, Roma devlet işlerinin görüşüldüğü bina olarak hizmet vermiştir. M.Ö. 4. yüzyıl civarında yapıldığı tahmin edilen Rostra ise devlet adamlarının ve politikacıların halka seslendiği yüksek bir paltformdur. Rostra’yı halktan kişiler de konuşma yapmak için kullanırlardı. Forum’un batı ucunda, 8 sütun hâlinde yükselen Tempio di Saturno (Satürn Tapınağı); tanrı Satürn’e ithaf edilmişti ve imparatoluğun altın ve gümüş hazinelerinin saklandığı yerdi. Tempio dei Castori (Kastor ve Polluks Tapınağı), Regillus Irmağı Savaşı (M.Ö. 495)’nda elde edilen zaferdeki paylarından ötürü Zues ile Leda’nın ikiz oğulları Kastor ve Polluks adına inşa edilmiştir. Alanda yer alan dikkat çeken yapılardan bir diğeri ise Arco di Tito (Titus Takı)’dır. Forum’un güneydoğusundaki bu tak, M.S. 1. yüzyılda imparator Domitian tarafından abisi Titus adına inşa ettirilmiştir. Kudüs’ün Romalılar tarafından işgalini kutlamak için yapılmıştır ve özenli rölyefleriyle dikkat çeker.
Ziyaret saatleri: Kışları 09:00 – 16:30, yazları 09:00 – 19:30 arası açık.
İmparatorluk Forumları / Fori Imperiali
M.Ö. 46 ile MS 113 yılları arasında inşa edilen bu meydanlar; politika, din işleri ve ekonominin kalbi niteliğindeydi. Fori Imperiali olarak adlandırılan bu kompleksin içinde Caesar, Augustus, Nevra ve Trajan Foraları ile Temple of Peace (Barış Tapınağı) yer almaktadır. Via dei Fori Imperiali’nin kuzeydoğusunda yer alan bu yıkıntılar, eski görkemlerini koruyamasalar da Antik Roma hakkında engin bilgi sunmaktadırlar. Bölgede bulunan Mercati di Traiano (Trajan Pazarları) da yüzyıllar öncesinde yapılmış olan bir alışveriş merkezinin özelliklerini gözler önüne serer.
Palatino Tepesi
Eski Roma halkının elit kesiminin ikamet ettiği yer, muhteşem Roma Forumu manzarasına sahip olan Palatino Tepesi’dir. Tepe, Roma şehrini oluşturan yedi tepeden biridir ve Forum’dan neredeyse 40 m daha yüksektedir. Yemyeşil düzlüklerin arasındaki kalıntılar, bu tarihi atmosfere dingin bir hava katar. Palatino’nun Roma mitolojisinde oldukça önemli bir yeri vardır. Şehrin kurucuları olduğuna inanılan Romulus ve Remus’un bir dişi kurt tarafından bu tepede yer alan bir mağarada bulunduklarına ve kurdun çocukları besleyerek çocukların hayatta kalmalarını sağladığına inanılır.
Bu bir zamanların lüks semtinde soyluların yanı sıra imparatorlar da yaşamışlar ve tepeye birbiri ardına saraylar inşa ettirmişlerdir. Augustus, Tiberius ve Domitian saraylarının kalıntıları ayaktadırlar. Tepedeki bir diğer ilgi çekici yer ise araba yarışlarının düzenlendiği, 270 bin kişilik kapasiteye sahip bir hipodrom olan Circus Maximus’tur.
Ziyaret saatleri: Kışın 09:00 – 16:30, yazın 09:00 – 19:30 arası açık.
Pantheon
Pantheon, Marcus Agrippa tarafından M.Ö. 27 yılında yaptırılmış ve Antik Roma’nın tanrılarına adanmıştır. Antik Roma’dan günümüze kalan en iyi korunmuş eserdir. İmparator Hadrianus; yapıyı, M.S. 126’da tekrar inşa ettirmiştir ve Pantheon, M.S. 7. yüzyıldan beri bir kilise görevi görmektedir. Pantheon’un en dikkat çekici özelliği mimari özellikleri ve harika bir mühendislik örneği oluşudur: yapının kubbesinin yüksekliğinin çapıyla eşit olduğunu (43 m) söylediğimizde, Pantheon’un ne kadar görkemli olduğuna siz de inanacaksınız. Kubbenin bir diğer özelliği ise üzerinde bulunan küçük delik oculus’tan içeri yağmur damlaları ve güneş ışınlarını almasıdır. Pantheon’da krallar Victor Emmanuel II ve Umberto I ile sanatçı Rafael’in mezarlarını da görebilirsiniz. Pantheon, Piazza della Rotonda meydanında yer almaktadır.
Ziyaret saatleri: Ptesi – Ctesi: 08:30 – 19:30, Pazar 09:00 – 18:00
Caracalla Hamamları / Terme di Caracalla
İmparator Caracalla, şehrin güneyinde tarihin en önemli SPA komplekslerinden birini yaptırmıştır. Yapımı M.S. 216 yılında tamamlanan Caracalla Hamamları, 13 hektarlık bir alana yayılmıştır ve içerisindeki birçok farklı salonla birlikte zamanının en gözde dinlence mekânlarından biri olmuştur. Bu kompleksin içerisinde bulunan odalardan bazıları; frigidarium (soğuk oda), tepidarium (ılık oda), caldarium (sıcak oda), natatio (yüzme havuzu), kütüphane ve iki adet palaestra (güreş ve boks okulu)’dır.
Adres: Via delle Terme di Caracalla
Ziyaret saatleri: Salı – Pazar: 09:00 – 18:30, Ptesi: 09:00 – 13:00
Vatikan
Roma şehir merkezinin batısına doğru ilerleyip Tiber Nehri’ni (Tevere) geçtiğinizde, Hristiyanlığın en kutsal şehri Vatikan’a ulaşmış olacaksınız. Papaların ikamet yeri olan bu küçük devlet, 1929 yılındaki Laterno Antlaşması’yla bağımsızlığını ilan etmiş ve bir devlet olarak tanınır hâle gelmiştir. Etrafı yüksek duvarlar ile çevrili, neredeyse 900 kişinin ikamet ettiği bu dünyanın en küçük ülkesinde 1377 yılından beri Papalar yaşamakta ve Katolik mezhebini buradan yönetmektedirler. Dünyanın her yerinden Katolikler bu kutsal toprakları görebilmek, papanın ve kardinallerin ikametgâhına adım atabilmek için Roma’ya akın etmektedir. Eğer güzel bir günde Vatikan’ı ziyaret ederseniz, San Pietro Bazilikası önünde içeri girmeyi bekleyen metrelerce uzunluğundaki kuyruğu görürsünüz.
Şehir adeta bir açık hava müzesi gibidir. Her bir adımda heykeller, anıtlar, tablolar, freskler karşılar sizi. Tüm bunlara yakından bakabilmek için Piazza San Pietro, San Pietro Bazilikası, Vatikan Müzeleri ve Castel Sant’ Angelo sizi bekliyor.
Bir not: Vatikan’a giriş yapmak için vize veya pasaport gibi herhangi bir işleme gerek yoktur.
Piazza San Pietro / San Pietro Meydanı
Vatikan’ın merkezi, San Pietro Bazilikası’nın önünde uzanan geniş meydan Piazza San Pietro’dur. Mimar Bernini’nin 1656 – 1667 yılları arasındaki 11 yıllık uğraşı sonucunda bu dünyanın belki de en ihtişamlı meydanı ortaya çıkmıştır. 284 adet sütun, meydanı çevreler. Sütunların üzerlerinde ise 140 adet aziz heykeli yer almaktadır. Sütunların arasında kalan elips şeklindeki alanın tam ortasında 26 m uzunluğunda, M.S. 37’de Mısır’dan Roma’ya getirilen kırmızı granitten yapılmış dikilitaş bulunmaktadır. Tarihinin M.Ö. 13. yüzyıla dayandığı düşünülen bu dikilitaşın iki yanında ise M.S. 17. yüzyıl tarihli iki adet çeşme yer almaktadır. Ayin günlerinde Papa’nın halkı selamladığı meydan, 300 bin kişiyi rahatlıkla alabilmektedir.
Basilica di San Pietro in Vaticano / San Pietro Bazilikası
Dünyanın en büyük Katolik Kilisesi, Vatikan’ı ve Roma’yı gururlandıran San Pietro Bazilikası’dır. Tiber Nehri’ni Ponte Sant’ Angelo Köprüsü üzerinden yürüyerek geçin, Via della Conciliazione’yi takip edin; San Pietro Meydanı’nda yer alan San Pietro Bazilikası’nı göreceksiniz. San Pietro, 60 bin kişilik iç kapasiteye sahip oluşuyla dünyadaki en büyük kilisedir.
Bazilika, İsa’nın on iki havarisinden biri olan Petrus’un gömülü olduğuna inanılan yere dikilmiştir ve ismini bu havariden almıştır. 18 Nisan 1506’da başlayan ilk bazilika inşa çalışmaları, yıllar içerisinde birçok mimarın yaptığı eklemelerle nihai hâlini 18 Kasım 1626’da almıştır. Bazilikanın mimarları arasında Donato Bramante, Antonio da Sangallo, Michelangelo, Vignola, Giacomo della Porta, Carlo Maderno, Gianlorenzo ve Bernini’nin isimleri sayılmaktadır.
Bazilikanın en değerli eserlerinden biri Rönesans sanatçısı Michelangelo’nun ünlü La Pietà’sıdır. 1499 tarihli bu mermer heykel, İsa ile annesi Meryem’i temsil etmektedir. Çarmıha gerilen İsa’nın cansız bedeni, Meryem’in kollarında yatmaktadır; oldukça genç işlenen Meryem figürü ise hüzünlü gözlerle İsa’nın bedenine bakmaktadır. Bazilikaya adım atıldığında sağdaki ilk şapelde yer alan heykel, San Pietro’nun şaheserlerinden biridir.
132 m yüksekliğindeki kubbenin hemen altında ise Bernini’nin 1623 – 1633 yılları arasında yaptığı ünlü baldacchino’su bulunmaktadır. Yüksekçe bir altarın üzerindeki bu bronz ve mermer yapının, Aziz Petrus’un mezarının tam üstüne inşa edildiği söylenir. 4 kolon ve bir tavandan oluşan baldacchino’nun her bir kolonu 20 m yüksekliğindedir.
En çok hayranlık uyandıran odalardan bir diğeri ise Rafael Odaları (Stanze di Raffaello)’dır. Papa II. Julius’un görevlendirdiği Rafael ve arkadaşları; Sala di Costantino, Stanza di Eliodoro, Stanza della Segnatura ve Stanza dell'incendio del Borgo isimleriyle bilinen bu dört odayı 1500’lü yılların başlarında tamamlamışlardır. Bu dört odanın en ünlüsü, Atina Okulu ve Kutsal Ayin Üzerine Tartışma fresklerinin yer aldığı Stanza della Segnatura’dır.
Ziyaret saatleri: Pazartesi – Cumartesi: 09:00 – 18:00
Capella Sistina / Sistina Şapeli
Bazilikanın içinde yer alan şapellerin en ünlüsü ise Sistina Şapeli’dir. Michalengelo’nun 1508 ile 1512 yılları arasında yaptığı fresklerden ikisi, bu şapelin simgelerinden olmuşlardır: Tavanda yer alan Adem’in Yaratılışı ve girişte sağ duvardaki Son Yargı. Adem’in Yaratılışı’nda İncil’in Genesis (Yaratılış) bölümünde sözü geçen Tanrı’nın ilk insan olan Adem’i yaratışı resmedilmiştir. Freskte, Tanrı’nın sağ eliyle Adem’in sol elinin birbirlerine değmek üzere olduğu görülür. Son Yargı ise tamamlanması 9 yıl alan bir eserdir. Şapelin duvarlarından birini boydan boya kaplayan eserde, İsa’nın yeryüzüne tekrar inişi ve kıyamet anlatılmaktadır.
Ziyaret saatleri: Pazartesi – Cumartesi: 09:00 – 18:00
Castel Sant’ Angelo
San Pietro’dan biraz uzaklaşıp Tiber Nehri’ne doğru ilerlediğinizde Castel Sant’ Angelo şatosunu göreceksiniz. İmparator Hadrianus’un kendisi için bir mozole olarak yaptırmaya başladığı yapı, 139 yılında Antoninus Pius tarafından tamamlanmıştır. Zamanla bir mozole görüntüsünden uzaklaşan şato, bir savunma merkezine dönüşmüştür. Savaş zamanlarında askerler ve papalar Castel Sant’ Angelo’ya sığınmışlardır. 13. yy’da II. Nicholas, kaleyle Vatikan şehri arasında bir geçit yaptırmıştır. Kale; hapishane, zindan ve bir işkence merkezi olarak da kullanılmıştır.
Castel Sant’ Angelo, günümüzde bir müze olarak hizmet vermektedir ve gezilip görülebilecek 5 kata sahiptir. Hapishanelerin ve hücrelerin yer aldığı ikinci kat, freskleriyle öne çıkan dördüncü kat (papalık katı) ve muhteşem Roma panoramasının izlenebildiğini beşinci kat ilginizi çekebilir.
Ziyaret saatleri: Salı – Pazar 09:00 – 19:00
Ve Diğerleri...
Roma’nın sadece Antik Roma ve Vatikan’dan oluştuğunu söylemek, bu zengin şehre haksızlık yapmak demektir. Şehrin hemen her noktası, görülmeye değer eserlerle doludur.
Piazza Venezia
Roma’nın belki de en merkezi meydanı Piazza Venezia’dır. Hem Antik Roma destinasyolarına yakındır, hem de Vatikan’a. Ayrıca şehrin ulaşım ağının da ana duraklarından birisidir bu meydan. Piazza Venezia’da görebileceklerinizden bazıları II Vittoriano Anıtı ve Palazzo Venezia (Venezia Sarayı)’dır.
Piazza Venezia’yı zenginleştiren en önemli eser II Vittoriano Anıtı’dır. Birleşmiş İtalya’nın ilk kralı olan Victor Emmanuel’i onore etmek için yapılmış hayranlık uyandıran anıt; 1895 yılında Giuseppe Sacconi tarafından tasarlanmıştır. Saf beyaz mermerden yapılmıştır ve kilometrelerce öteden dahi gözlerin kendisine çevrilmesini sağlar. Anıtta Victor Emmanuel heykeli, tanrıça Victoria'nın atlı araba süren iki adet heykeli, çeşmeler, 4 adet korint tarzında kolon ve merdivenlerden görülmesi gereken yerlerdendir. Anıtın içerisinde İtalya tarihinden izler sunan bir müze ve Altare della Patria (Meçhul Asker Anıtı) da yer almaktadır.
Ziyaret saatleri: 09:30 – 18:00
Capitolino Tepesi
II Vittoriano ile Forum arasında kalan alanda, Roma’yı oluşturan 7 tepeden en küçüğü olan Capitolino Tepesi yer almaktadır. Bir zamanlar Antik Roma kalıntılarının bulunduğu tepenin çehresi, Michalengelo’nun 16. yüzyılda yaptığı düzenlemeler ile oldukça değişmiştir. Şimdilerde Capitolino, Piazza del Campidoglio (Campidoglio Meydanı) ve meydanın etrafındaki Palazzo Senatorio, Palazzo dei Conservatori ve Palazzo Nuovo saraylarından oluşmaktadır. Ayrıca meydanın tam ortasında, orijinali Palazzo Nuovo’da bulunan M.S. 2. yüzyıl tarihli bronz Marcus Aurelius heykelinin bir replikası bulunmaktadır.
Tepede bulunan bu saraylar meydanında birçok müze yer almaktadır. Bu müzelerin tümü Capitolino Müzeleri olarak adlandırılır. Palazzo Senatorio, Palazzo dei Conservatori ve Palazzo Nuovo’daki salonlar, yer altından geçen bir galeriyle birbirlerine bağlanmışlardır. Müzelerde görebileceklerinizden bazıları Antik Roma tarihinden eserler; Ölen Galyalı, Capitolino Venüsü ve Capitolino Dişi Kurt heykelleri; Velázquez, Bellini ve Caravaggio’nun resimleri ve imparator büstleridir.
Adres: Piazza del Campidoglio, 1 – 00186, Roma
Tel: +39 060608
Ziyaret saatleri: Salı – Pazar: 09:00 – 20:00
Piazza di Spagna ve İspanyol Merdivenleri
Lüks butiklerin etrafını çevrelediği Piazza di Spagna ile Trinità dei Monti kilisesinin bulunduğu Piazza Trinità dei Monti’yi birleştiren merdiven setleri, İspanyol Merdivenleri olarak bilinmektedir. Merdivenler, Avrupa’nın en uzunu ve en genişi olarak ün salmıştır. 1723 – 25 arasında yapılan bu 138 basamaktan oluşan merdiven seti, özellikle gençlerin Roma’daki en gözde mekânıdır. İspanyol elçiliği bu meydanda yer aldığından merdivenler de İspanyol sıfatıyla adlandırılmıştır. Piazza di Spagna’da, merdivenlerin başlangıç noktasındaki 1627 tarihli, barok La Fontana della Barcaccia çeşmesi de görülmeye değer bir başka eserdir.
Fontana di Trevi / Trevi Çeşmesi
Ve Roma’yla özdeşleşen çeşmeye bozuk para atma geleneğinin hayata geçirildiği yerdeyiz. Roma’ya hayran kaldıysanız ve bu şehri tekrar ziyaret etmek isterseniz, bu dileğinizin gerçekleşmesi için bir bozuk parayı sağ elinizle sol omzunuzun üzerinden Trevi Çeşmesi’ne atmanız yeterlidir.
Heykeltıraş Nicola Salvi’nin eseri, 1732 – 1762 yılları arasında inşa edilmiştir. Bu Roma’nın en büyük barok çeşmesi; 26 m yüksekliğinde, 20 m genişliğindedir. Eserde, deniz tanrısı Neptün midye şeklindeki bir savaş arabasında resmedilmiştir. Tritonlar da arabayı çeken deniz atlarını sakinleştirmeye çalışmaktadırlar. 1960 yılı yapımı La Dolce Vita (Tatlı Hayat) filmi, Trevi Çeşmesi’nin popülerliğini arttırmıştır.
Piazza Navona
Gian Lorenzo Bernini’nin Fontana dei Quattro Fiumi (Dört Nehir Çeşmesi)’si, bu meydanın ortasında yükselen önemli bir mimari şaheserdir. Rio de la Plata, Tuna, Ganj ve Nil nehirlerini simgeledeğine inanılan bu heykel; 1651 yılından bu yana Piazza Navona’yı süslemektedir. Meydanda bulunan bir diğer görülesi yapı ise 17. yüzyıl tarihli Sant'Agnese in Agone bazilika kilisesidir.
Piazza Navona, günümüzde, bir açık hava sahnesi olarak da hizmet vermektedir. Gezinize meydanda bir mola verip sokak sanatçılarının eğlenceli şovlarını izleyebilirsiniz.
Campo de’ Fiori
Orta Çağ’da çiçeklerle kaplı bir ova olan Campo de’ Fiori, bu yüzden “çiçekler tarlası” ismini almıştır. Piazza Navona’nın birkaç sokak güneyindeki bu kare şeklindeki meydanda, bir zamanlar suçlular idam edilirmiş. Öyle ki meydanı süsleyen filozof Giordano Bruno’nun heykelinin de benzer bir hikâyesi vardır: Bruno; evrenin merkezinde Güneş’in yer aldığını iddia edince, 1600’de, engizisyonun kararıyla Campo de’ Fiori’de diri diri yakılmıştır. Heykeltıraş Ettore Ferrari, 1887’de Bruno’nun heykelini idam ettirildiği yere diktirerek Giordano Bruno isminin uzun yıllar yaşamasını sağlamıştır.
Günümüzde Campo de’ Fiori, çiçekçilerin meskenidir. Ayrıca sebze, meyve ve balık satıcıları da meydandaki yerlerini almakta ve burayı bir pazara çevirmektedirler. Etraftaki kafeler ise özellikle gençlerin uğrak yeri olmuştur.
Bocca della Verità
Santa Maria in Cosmedin Bazilikası, Roma’nın en çok ziyaretçi çeken heykellerinden birine ev sahipliği yapmaktadır: Bocca della Verità (Gerçeğin Ağzı), kilisenin girişinde meraklı turistleri selamlar. 1. yüzyıldan kalma bir Antik Roma çeşmesinin bir parçası olduğu varsayılır. 17. yüzyılda Santa Maria in Cosmedin’e yerleştirilen bu heykelin olağanüstü güçleri olduğuna inanılır. İnanışa göre heykelin ağzına parmağını sokup yalan söyleyenlerin parmağı, heykel tarafından ısırılır. Bu heykel, 1953 yapımı Roma Tatili filmiyle geniş kitleler tarafından bilinir hâle gelmiştir.
Adres: Piazza della Bocca della Verità


Venedik
Tarih boyunca Avrupa'nın en önemli kültür ve sanat merkezlerinden biri olan bu şehirde tüm bu olumsuzluklara rağmen üç yüzyıl önceki hâlini koruyan şehrin sokakları âdeta bir sanat eserini, masal diyarını andırır. Dar sokaklarda yürüyüp kanallarda dolaşmaya başladığınızda, asırlar boyu sanatçıları ve gezginleri kendine hayran bırakan Venedik’in müthiş mimarisiyle büyüleneceksiniz.


Nereler Gezilir?
Venedik’te palazzolar, kanallar ve lagünlerle kendinizi bir masal diyarında hissedebilirsiniz. Üç bin yıldır kendini koruyan bu güzellik, birçok mekânı ilk hâliyle görmenizi sağlar.
Venedik’in en önemli özelliklerinden biri araç trafiğinin olmayışıdır. Dolayısıyla Venedik’e geldiğinizde şehri istediğiniz gibi, stres altında kalmadan gezebilirsiniz. Bir ucundan diğer ucuna birkaç saatte varabileceğiniz bu şehirde en çok tercih edilen ulaşım şekli yürümedir. Çok az kentte bulabileceğiniz bu özellik, şehri yeni tanıyanlar için ender keyiflerdendir.
Çevreyi biraz daha hızlı dolaşmak isterseniz, vaporetti adı verilen deniz otobüslerini veya deniz taksilerini tercih edebilirsiniz. Ve tabii ki, kanalların arasında romantik bir gezi düşlüyorsanız, gondol turu yapmadan Venedik’ten dönmemelisiniz.
Gezininize Napoleon’un deyişiyle “Avrupa’nın en zarif salonu” San Marco’dan başlayabilirsiniz. Yönünüzü belirlerken, Büyük Kanal’ı referans alarak şehri dörde bölebilirsiniz: Kuzeydoğu (Canneregio), kuzeybatı (San Polo ve Santa Croce), güneydoğu (San Marco ve Castello) ve güneybatı (Dorsoduro). Rahat yön bulabilmenizi sağlamak için binaların duvarlarındaki Rialto, Piazza San Marco, ACTV (vaporetto) ve traghetto (feribot) gibi yazılar size eşlik edecektir.
Venedik’i bir günde görmeye çalışmayın. Saklı dehlizlerini keşfetmek istiyorsanız asla bir gün yetmeyecektir. Eğer yeterli zamanınız yoksa, Piazza San Marco’dan başka bir yeri göremeyeceğiniz gibi şehrin doğal güzelliklerini görme şansını da yitirirsiniz.
SAN MARCO
Venedik’in en popüler bölgesi olan San Marco, şehrin önemli simgelerinden Basilica di San Marco’ya ev sahipliği yapar. Şehrin kalbi konumundaki bu bölge, vakti olmayan turistler için gezip görülecek tek yerdir. Burada sık sık lüks otellere, restoranlara ve mağazalara rastlayabilirsiniz.
Piazza San Marco
Tarihin tanıklık ettiği Venedik’in ana meydanı Piazza San Marco, şimdilerde güvercinlere, protestolara ve sayısız karnavala ev sahipliği yapıyor. Önceleri bir manastırın bahçesi olan meydan, 12. ve 13. yüzyıllardan sonra şehrin dini ve politik merkezi hâlini almıştır. Şehrin en önemli tarihi merkezi olan, Basilica ve Doge’s Palace (Dükler Sarayı) burada yer alır. Sadece tarih değil, eğlence ve kültür-sanat da bu meydanda buluşur. Elegant kafeler, açık hava orkestraları, şık butikler âdeta meydanı nakış gibi işler.
Campanile di San Marco
Şehrin ve Piazza’nın muhteşem görüntüsünü sunar size Campanile di San Marco.  Önceleri atış kulesi ve deniz feneri olarak kullanılan Venedik’in bu en yüksek kulesi, sizi bir asansörle100 m yüksekliğe taşır ve ardından Bazilika’nın egzotik kubbeleri ayaklarınızın altında uzanır.
Bu kuledeyken, baktığınız manzaranın 200 yıl önce J. W. von Goethe’nin baktığı manzarayla aynı olduğunu bilmek size tarihi yeniden yaşatır. Öyle ki 1609 yılında Galileo yeni teleskobunu düke göstermek için bu kuleye çıktığında bile manzara aynıymış.
1173 yılında ilk kez inşa edilen Campanile di San Marco, 14 Temmuz 1902’de yıkılmış ve tekrar aslına uygun olarak inşa edilen kule, 1912’de törenle açılmıştır. Ancak Campanile di San Marco da Venedik’teki pek çok kule gibi yana yatmaya başlamıştır.
Girişin ücretli olduğu kuleyi nisan, haziran, eylül, ocak aylarında her gün 09.30-19.00; temmuz, ağustos aylarında 09.00-21.00; kasım, mart aylarında 09.30-16.15 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.
Adres: Piazza San Marco
Torre dell’Orologio
Piazza’nın kuzeyinde bulunan ve Rönesans dokusu içeren bu saat kulesi, 15. yüzyılda Mauro Coducci tarafından tasarlanmıştır. Arap ve romen rakamlarıyla zamanı gösteren astrolojik saate de sahip olan kulede iki bronz Mağribi figürü ellerindeki çekici çana vurur.
Venedik efsanesinde, figürlerin cinsel organına dokunmanın cinsel gücü artırdığı inancı vardır.  Ayrıca ocak ayında kutlanan Epifanya ve mayıs ayında kutlanan İsa’nın Göğe Çıkışı haftası boyunca üç Müneccim Kral figürü ile borazan çalan bir melek her saat başında, Madonna’yı selamladıktan sonra törensel bir şekilde onun etrafında dönerek kaybolur.
Basilica di San Marco
Doğu ile batının muhteşem bir sentezi olan ve Venedik Cumhuriyeti’nin kendine bakışını gözler önüne seren Basilica di San Marco (Aziz Markos Bazilikası), şehrin en ünlü kilisesidir. Altın yaldızlı Bizans mozaiklerinden oluşan zengin dış tasarımı nedeniyle, 11. yüzyıldan itibaren kiliseye “Altınların Klisesi” anlamındaki “Chiesa d’Oro” denilmiştir.  
Bazilika, eğimli ve düzensiz zeminine rağmen iç mekânda ve dış cephede kullanılan tarzların birleşimi, her biri diğerinden farklı 500 sütunu ve farklı boyutlardaki beş alçak kubbesiyle mücevheri andırır.
Kilise ilk olarak, 828 yılında Dükler Sarayı’nın (Palazzo Ducale) içinde geçici olarak inşa edilmiş ve bir yangında yok olmuştur. Yerine yapılan ikinci kilise, 11. yüzyılda devletin gücünü çok daha iyi yansıtacak bir yapı inşa edilmesi amacıyla yıkılmıştır. 13. yüzyılın ilk yarısında Dükler Sarayı’na uygun olarak narteks ve yeni cepheler inşa edilmiş, mozaikler tamamlanmış ve kurşun kubbeler daha yüksek tahtalarla desteklenmiştir.
Bazilikanın dışı üç kısımdan oluşur: alt bölüm, üst bölüm ve kubbe. Alt kısımda, bronz kapılardan nartekse açılan renkli mermer sütunlarla çevrilmiş beş yuvarlak kemerli portal bulunur. Orta kapının yukarısında Romanesk sanatına ait üç kabartma yer alır. Üst kısımda İlahiyat ve Kardinal Fazileti heykeli, dört Savaşçı Azizler ve St. Mark; şehri seyreder. Şimdi korunmaya alınmış olan yaldızlı dört at da dışarıda sizi bekleyenler arasındadır.
Kilisenin içinde dolaşırken sizi narteksler karşılar. Burada sergilenen mozaiklerin bir araya getirilmesi hâlinde, bir dönümlük bir alanı kaplayacağı söylenir.  Narteksleri gezmeye W. B. Yeats’in “Tanrı’nın kutsal ateşi”nden (katedralin girişindeki küçük sundurma) başlamak en iyi seçim olacaktır. Bunun dışında Yaradılış, Nuh Efsanesi ve Tufan gibi Eski Ahit’te geçen olayların betimlendiği narteksler görülmeye değerdir.
Basilica di San Marco’yu pazartesiden cumartesiye 09.30-17.00, pazar günleri 14.00-16.00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.
Adres: Procuratoria di San Marco, San Marco 328, 30124, Venedik
Bir not: Narteksleri her gün, 11.30-12.30 saatleri arasında ve cumartesi akşamları katedral ışıklandırıldığında görebilirsiniz.
Museo Marciano
Museo  Marciano, Aziz Markos’un en güzel hazinelerinin sergilendiği bir müzedir. Buraya Basilica di San Marco ana girişinin sağındaki merdivenlerden ulaşabilirsiniz.

Bu dört atın bir zamanlar Roma’daki Traianus Kemeri’ni süslediğine inanılmaktadır. Heykel; sonraları, Konstantinopolis’te bulunan hipodroma dikilmiş, 1204 yılında Dük Dandolo tarafından savaş ganimeti olarak alınıp Venedik’e getirilmiştir.
Müze, size Bazilika’nın içinden kesitler sunar niteliktedir. Cavalli di San Marco (San Marco Atları) müzenin en dikkat çekici parçasıdır. M.Ö. 200 civarında yapılmış olan bu bronz eserler, günümüze kadar varlığını sürdürmeyi başarabilmişlerdir. Bazilika’nın önündeki atların orijinalleri olan bu eser, hava kirliliğinin yarattığı aşınmadan korunmak için iç mekâna taşınmıştır.
Pala d’Oro
Hristiyanlığın en değerli hazinesinin yer aldığı Pala d’Oro, 12. yüzyılda işlenmeye başlanmış bir altar tablosudur.  Basilica di San Marco altarının arkasında yer alır.  İncil’den sahnelerin yer aldığı bu eserin üzerinde binlerce mücevher bulunur: 1300 inci, 400 lâl taşı, 300 safir, 300 zümrüt, 90 ametist, 75 kırmızı yakut, 15 yakut, 4 topaz ve 2 kamayö.
Bir not: Eğer kalabalıktan hoşlanmıyorsanız Pala d’Ora’ya öğleden sonra geç saatlerde gitmenizi tavsiye ederiz.
Palazzo Ducale (Dükler Sarayı)
İlk olarak 9. yüzyılda Bizans tarzında bir şato olarak inşa edilen Doge’s Palace, çıkan yangınlar sonucunda tekrar tekrar inşa edilmiştir. Sarayın 15. yüzyıldan kalma ana kapısı Porta della Carta (Kâğıt Kapısı) Gotik tarzda tasarlanmıştır. Kapının, “kâğıt” adı, rivayetlere göre dükün emirlerinin buraya asılmasından gelir.
The Palazzo Ducale’de geziler sarayın lagün tarafındaki Porta del Frumento kapısından başlar. Avluda bulunan tören merdivenlerinin adı, Neptün ve Mars heykellerinin yerleştirilmesinden sonra, Scala dei Giganti adını almıştır. Ancak ziyaret sırasında, 1554-1558 yıllarında Sansovino tarafından yapılmış olan Scala d’Oro adındaki Altın Merdiven kullanılır.
Sarayda düklerin odalarında genellikle farklı sergiler geçici olarak yer alır. Saray’da ana gezi, Venedik’in devlet işlerinin yürütüldüğü odalardan başlar. Anticollegio’ya girerken duvarlarda Tintoretto’ya ait dört alegori bulunur. Bu alegorilerde, devletin tüm şartlar altındaki üstünlüğü betimlenmiştir. Pencerelerin karşısındaki duvarlarda sizi birbirinden değerli sanat eserleri karşılamaya devam eder. Jacobo Bassano’nun Kenan’a Dönen Yakub isimli eseriyle, Veronese’nin başyapıtı Europa’nın Kaçırılışı görebileceğiniz eserler arasındadır.
Saray’da ilerlediğinizde, karşınıza düklerin elçileri kabul ettiği Sala del Collegio çıkar. Onun yan tarafında önemli kararların alındığı oda, Sala del Senato ve Onlar Konseyi’nin toplantı odası Sala del Consiglio die Dieci bulunur. Salonlar içinde en görkemli olanı, Sala del Maggior Consiglio adı verilen, dükü seçmek ve ülke kararlarını almak için toplanılan Büyük Konsey Salonu’dur. Yaklaşık 2500 kişinin sığabileceği salonun bir duvarını, Tintoretto’nun Dante ile birlikte resmettiği Paradiso (Cennet) eseri kaplar. Bu eserin özelliği eski ustalara ait en büyük yağlı boya çalışması olmasıdır. Tavanda, Veronese’nin Venedik Taçlandırılması adlı eseri yer alır. Gezi, son derece estetik ölüm makinelerinin sergilendiği silah deposuyla sona erer.
Palazzo Ducale’i nisan ve ocak ayları arasında her gün 09.00-19.00, kasım ve mart ayları arasında 09.00’dan 17.00’ye kadar ziyaret edebilirsiniz.
Adres: San Marco 1,30124, Venedik
Bir not: Eğer isterseniz sarayda özel bir tur ayarlayıp hapishaneyi de gezebilirsiniz. Itinerari Segreti (Sırlara Yolculuk) adlı bu özel tur kapsamında ziyaretçilere açık olmayan işkence odasını ve Venedik’in ünlü yurttaşı Casanova’nın 1775 yılında kaçmayı başardığı hücreyi görebilirsiniz.
Sırlara Yolculuk turunu, çarşamba günleri hariç her gün 10.00-12.00 saatleri arasında alabilirsiniz.
Piazzetta San Marco
Piazzetta San Marco için Venedik’in antresi denir. Girişinde bulunan iki granit sütun, doğudan getirilmiş ve 1172 yılında şimdi bulunduğu yere konulmuştur. Sütunlardan birinin üstünde Venedik’in koruyucusu Aziz Theodoros, diğerindeyse “taş aslan” yer alır. Bu taşın doğu kökenli ve 2200 yıllık olduğu tahmin edilmektedir. 
Museo Correr
Museo Correr, Venedik tarihindeki sanat eserlerine ev sahipliği yapan bir kent müzesidir. Burada Jacopo Bellini, Giovanni, Carpaccio gibi dünyaca ünlü sanatçıların eserleri bulunur. Ayrıca yine müzede bulunan denizcilikle ilgili bölümler ve günlük eşyalar da dikkat çekicidir.
19. yüzyıl Venedik sanat tarihinin sergilendiği Museo del Risorgimento’da Correr Müzesi’nin koleksiyonları arasında yer alır.
Museo Correr’u nisan ve ocak ayları arasında her gün 09.00-19.00, kasım ve mart ayları arasında 09.00’dan 17.00’ye kadar ziyaret edebilirsiniz.
Adres: San Marco 52, 30124 Venedik
CASTELLO
San Marco bölgesine birkaç dakikalık mesafede olan Castello, adını 8. yüzyılda bulunan bir kaleden alır. Bölgede, San Zaccaria Klisesi, Riva degli Schiavoni, La Pieta, Arsenale görülecek yerler arasındadır.
San Zaccaria
Piazza San Marco’nun doğusunda yer alan 16. yüzyıldan kalma bu kilise, Gotik- Rönesans tarzındadır. Kilise, Giovanni Bellini’nin Madonna ve Azizler adlı eseriyle süslenmiştir.
Vaftizci Yayha’nın babası olan Zekeriya’nın mezarı sağ koridorda yer alır. Burada 8. yüzyıldan kalan birkaç dükün mezarının sular altında kaldığını görebilirsiniz.
San Zaccaria’yı pazar günleri hariç her gün 10.00-12.00 ve 16.00-18.00 saatleri arasında görebilirsiniz.
Adres: Campo San Zaccaria, Venedik
Riva degli Schiavoni
Bu Slav rıhtımı, adını bir zamanlar doğudan gelen Slav tüccarlardan almıştır. Her zaman botlarla dolu olan bu rıhtımda; hediyelik eşya tezgâhları, büfeler ve dondurmacıları bulabilirsiniz.
Biraz ileride Palazzo Dandolo Hoteli yer alır. Bu otelde Marcel Proust kalmış ve otel için şu cümleyi sarfetmiştir: “Venedik’e gittiğimde adresim hâline gelen rüyamı buldum”.
La Pieta
15. yüzyıldan kalan bu kilise, 1745-1760 yıllarında Giorgio Massari tarafından tekrar inşa edilmiştir.  Bu kiliseyi önemli kılan Vivaldi’nin 1705-1740 yılları arasında orkestra şefi olarak pek çok eserini burada yazmış olmasıdır. Şimdilerde de kilise, Vivaldi anısına verilen konserler için oldukça popüler bir mekândır.
Kiliseyi her gün 09.30-12.00 arasında ziyaret edebilirsiniz.
Arsenale
18. yüzyılın sonlarında cumhuriyetin kadırga ve kalyonlarının imal edildiği yer olan Arsenale, bir zamanlar dünyanın en büyük tersanesiydi. Öyle ki Dante burayı ziyaret ettiğinde, cehennem sıcağında çalışan işçileri görüp “cehennem” adlı eserini yazmıştır.
Bazı binaları Biennale sırasında sergilere ev sahipliği yapan Arsenale’de 1460 yılına ait bir kemer bulunur ve bu kemeri M.Ö. 6. yüzyıla ait olduğu sanılan beyaz aslanlar korur.
Museo Storico Navale
Donanma Tarihi Müzesi’nde tarihe tanık olabilirsiniz. Düke ait yaldızlı saltanat kayığı görülmeye değerdir. Müzede bulunan savaş gemileri de ilginizi çekecektir.
Müzeyi pazar hariç her gün öğlene kadar görebilirsiniz.
DORSODURO
San Marco’dan, Büyük Kanal’ın her iki cephesini de kapsayan bölgeye Dorsoduro denir. Bu yerleşim bölgesi, restoran ve mağazaların yanı sıra şehrin üç önemli sanat koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor olmasıyla ünlüdür.
Accademia
Venedik sanatının en güzel koleksiyonuna sahip olan Galleria dell’Accademia, Venedik’te en çok ziyaret edilen yerler arasında gelir. Koleksiyon 14. ve 18. yüzyıllar arasında yapılmış resimleri kapsar. Eserler 24 salonda kronolojik bir sırayla sergilenir.
Dünyaca ünlü ressamların dünyaca ünlü eserleri bu galeride bulunur: Carpaccio’nun On bin Şehidin Çarmıha Gerilmesi, Mantegna’nın Aziz George, Giorgione’nin Yaşlı Bir Kadının Portresi, Veronese’nin Levillilerin Evinde Şenlik, Tintoretto’nun Aziz Markos’un Kaçırılışı, Tiziano’nun Pieta çalışmaları.
Galleria dell’Accademia’yı pazartesi 08.15-14.00 saatleri arasında, salı-pazar günleri arasında ise saat 19.15’e kadar gezebilirsiniz.
Adres: Campo della Carita, Dosoduro, Venedik.
Collezione Peggy Guggenheim
Avrupa’nın en iyi ve kapsamlı modern sanat koleksiyonuna sahip olan müzede, Picasso’nun erken dönem çalışmaları, Chagall’ın eserleri ve Brancusi’nin Boşlukta Bir Kuş adlı eserleri en göze çarpan eserlerdendir.
Salı günleri hariç 10.00-18.00 saatleri arasında müzeyi gezebilirsiniz.
Adres: 704 Dorsoduro, I-30123, Venedik
SAN POLO VE SANTA CROCE
San Polo ve Santa Croce bölgeleri, Büyük Kanal’ın sol yakasının kuzey yarısında yer alır. Küçük marketleri, yerel barlarıyla Venedik’in en yaşanılası semtlerinden olan bu yerde, Frari Kilisesi’ni, Scuola Grande di San Rocco’yu ve Rialto pazarlarını görebilirsiniz.
Ponte di Rialto
Rialto, şehrin en eski mekânlarından biridir. Doğu ve batı arasında bir geçiş yolu oluşturan bu yer, Venedik’in ticaret noktalarından biri olmuştur. Bu nedenle Rialto için “Venedik’in arka salonu” da denir.
Burada bulunan Rialto Köprüsü, Büyük Kanal’ı ikiye böler ve üzerinde birçok mağaza barındırır. Bu mağazalarda ipek kravatlar ve mücevherler bulabilirsiniz.
Campo San Polo
Campo San Polo Kilisesi’nin giriş kapısı özellikle görülmeye değerdir. 15. yüzyıldan kalan orijinal kapı adeta tarihi bugüne taşır. Kiliseye girişler yan kapılardandır.
Kilisenin içinde Tinteretto’nun Son Yemek, Tiepolo’nun Kutsal Haç Yolu adlı eserlerini görebilirsiniz.
Kiliseyi pazartesi ve cumartesi günleri arasında saat 10.00-17.00, pazar günleri ise 13.00-17.00 arasında ziyaret edebilirsiniz.
Santa Maria Gloriosa die Frari
Kısaca Frari olarak anılan bu kilise, 1340-1469 yılları arasında yapılmıştır. Bu görkemli yapıda pek çok sanatçının eseri bulunur.
Buradaki en değerli eser, Tiziano’nun başyapıtı olarak değerlendirilen Meryem’in Göğe Yükselişi’dir. Sağ tarafta Donatello’nun Vaftizci Yahya heykeli yer alır. Koro koltuklarının girift oyma ve kakmaları dikkat çekicidir.
Frari’de en çok dikkat çeken diğer eserler ise büyük nefin iki yanına yerleştirilmiş olan biri Canova’ya diğeri de Tiziano’ya ait heykellerdir.  Ayrıca yine Tiziano’nun eşini betimlediği düşünülen Madonna di Ca’Pesaro da buraya gelmişken mutlaka görmeniz gereken eserlerdendir.
Kiliseyi pazartesi-cumartesi günleri arasında 09.00-18.00, pazar günleri 13.00-18.00 saatleri arasında görebilirsiniz.
Scuola Grande di San Rocco
İtalya’nın en önemli resim sergilerinden biri olan San Rocco’nun dekorasyonu için 1564 yılında Tintoretto görevlendirilmiştir ve sanatçı hayatının kalan 23 yılını burada bulunan 65 resmi yapmakla geçirmiştir.
Bu kilisede bulunan Çarmıha Geriliş ve Mısır’a Kaçış eserleri Tinterotto’nun görülmeye değer eserlerindendir.
San Rocco’u her gün saat 09.00-17.30 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.
Adres: Campo San Rocco, San Polo
Tel: +39 041 523 48 64
BÜYÜK KANAL
Büyük Kanal 4 km’den fazla uzunluğuyla Stazione Ferrovia Tren İstasyonu’ndan başlar ve Basino di San Marco’da sona erer. Kanalı gezmek için her iskelede duran 1 nolu vaporetto’lara binebilirsiniz.
Kanalın her iki yakasında 200’ün üzerinde çoğu 14. ve 18. yüzyıllar arasında yapılmış gösterişli yapılar sıralanır. Binaların birçoğu devlet dairesi, otel, müze ya da sanat galerisi hâline gelmiştir.
Fondaco dei Turchi
13. yüzyıldan kalma olan bu bina Büyük Kanal’ın en eski yapılarından biridir. Osmanlı ve Ortadoğulu tacirler tarafından mola vermek için kullanılan bu han, şimdilerde Museo di Storia Naturale’ye (Doğa Tarihi Müzesi) ev sahipliği yapmaktadır. Sergide, günümüzde nesli tükenmiş hayvanlara yer verilir.
Müzeyi cumartesi ve pazar günleri 10.00-16.00 saatleri arasında görebilirsiniz.
Ca’Pesaro
1682 yılında tamamlanan bu Barok yapı, şimdilerde uluslararası modern eserlere sahip bir Modern Sanat Müzesi’ne ve üst katında Asya Müzesi’ne ev sahipliği yapar.
Asya Müzesi’nde samuray silahları, zırhlar ve Avusturyalıların tazminat olarak Venediklilere verdikleri sanat eserleri sergilenir.
Bu bina içindeki iki müzeye de, çarşamba ve pazartesi günleri arasında 10.00-18.00 saatleri arası gelebilirsiniz.
Ca’ d’Oro
Büyük Kanal’ın sol tarafında bulunan Ca’ d’Oro orijinal olarak altın kaplamalarla inşa edilmiştir ve Büyük Kanal’daki en güzel dış cephelerden birine sahiptir.
Binanın içerisinde bulunan Franchetti Gallery’de önemli Rönesans heyketraşlarının eserlerini bulabilirsiniz. Franchetti Gallery’i pazartesi 08.15-14.00, salı ve pazar günleri arasında saat 19.45’e kadar görebilirsiniz.
CANNAREGIO
Venedik’in en kuzeyinde yer alan bölgedir Cannaregio. İlk Yahudi Ghetto’su burada kurulmuştur.
Ghetto
1797 yılına kadar Yahudilerin sadece bu bölgede yaşamasına izin verilmiştir. 17. yüzyılda Yahudilerden ağır vergiler alınmış, pek çok mesleği yapmalarına izin verilmemiştir. Bugün de Ghetto, Venedik’in en yoksul yerlerinden biridir.
Madonna dell’Orto
15. yüzyıla ait olan bu kilise, Meryem Ana ve bir çocuk heykeline ev sahipliği yapar. Aynı zamanda kilisenin iç mekânı Tintoretto’nun eserleriyle süslenmiştir. Son Yargı, Altın Buzağıya Tapınış, Bakire Meryem’in Tapınağa Sunulması adlı resimler bu eserler arasında yer alır.
Bu kiliseyi her gün 09.30-12.00 ve 15.30-17.30 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.
Santa Maria dei Miracoli
Şehrin en ilgi çekici kiliselerinden biri olan Santa Maria dei Miracoli, sıkça Venedik düğünlerine ev sahipliği yapar. Erken Rönesans döneminin izlerini taşıyan bu küçük, şirin kilise, 1481-1489 yılları arasında inşa edilmiş ve tavanı 50 aziz ve peygamber portresiyle süslenmiştir.
Prag

Avrupa’nın en eski, en korunmuş ve en güzel şehirlerinden biri olan Prag, her yıl milyonlarca insanı büyülen bir Ortaçağ şehri. Avrupa’da günümüze dek hayat bulmuş mimari akımların en güzel örneklerini korumayı başarmış olan şehirde gezenler, kendilerini bambaşka bir yüzyılda geçen bir filmin setinde gibi hissederler.

Vltava Nehri’nin iki yakasına kurulmuş olan şehir, Çek Cumhuriyeti’nin başkenti ve ülkenin cazibe merkezidir. 2000 yılında Avrupa Kültür Şehirleri’nden biri olmaya hak kazanan Prag, sadece siyasi bir başkent değil aynı zamanda kültür ve sanatın da başkentidir. Tiyatrolarıyla, müzeleriyle ve galerileriyle de Avrupa’nın kesişme noktasıdır. Nesiller boyu korunan ve günümüze dek gelebilmiş eşsiz tarihi dokusuyla Prag, UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesine girmiş önemli bir şehirdir. “Yüz kuleli kent” olarak anılan Prag’da 2000’den fazla önemli yapı, 70 civarında saray, 80 kilise ve 35 manastır; her yıl milyonlarca turisti karşılamaktadır.

Mozart ve Kafka’nın da aralarında bulunduğu pek çok sanatçıya ilham kaynağı olmuş masallar diyarı Prag, her mevsim ve günün her saati büründüğü büyülü atmosferiyle dünyanın en romantik ve en görülmeye değer şehirlerinden biri olarak ziyaretçilerini bekliyor. 

Prag şehri 10 bölgeye ayrılmıştır. Bu bölgeler arasında; Hradcany (Kale Bölgesi), Mala Strana (Küçük Mahalle), Stare Mesto (Eski Şehir) ve Nove Mesto (Yeni Şehir)UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alır ve en çok turist alan bölgelerdir.

Hradcany ve Kale Bölgesi

Prag Kalesi (Prazsky Hrad)


Prag’ın belgelenmiş en eski yerleşim yeri olan Prag Kalesi’nin yapımına 9. yüzyılda başlanmış ve sürekli olarak üzerine yapılan eklemelerle kale geliştirilmiştir. Bir kaleden daha fazlasını içinde barındıran yapı, 14. yüzyıla kadar bir saraya, kiliselere ve manastırlara ev sahipliği yapmış ve 1541’de bir yangında büyük hasar görmesi üzerine büyük bir yenilenmeden geçmiştir. Rönesans tarzı mimariyle yenilenen kale, 14. yüzyılda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun kalbinin attığı yer hâline gelmiştir. 17. yüzyıla kadar sürekli olarak yenilenen kale her dönemin mimari akımınlarından izler taşımaktadır. 17.yüzyılda İmparatorluk’un başkent değiştirmesi üzerine kale önemini yitirmiştir. 1920’lerde Çekoslovakya’nın bağımsızlığını kazanmasıyla kale ve içerisindeki yapılar genel bir onarım geçirmiş ve Çek Cumhurbaşkanlığı makamına verilmiştir. Günümüzde de hâlâ kalenin bir bölümü Çek Cumhurbaşkanı’nın ofisi olarak kullanılmaktadır ve diplomatik bir önem taşımaktadır. Tüm mimari stillerin etkilerini görebileceğiniz saraylar, idari yapılar, savunma amaçlı yapılar ve yorgunluğunuzu atabileceğiniz parklarıyla Prag Kalesi, Çek Cumhuriyeti’nin en önemli ve görülmesi gereken yapılarından biridir. Rehberli turlarının da tur başlangıç noktası olarak kaleyi seçmesinin sebebi budur. 

Hradcany Meydanı

Kale inşa edildikten sonra, kralın hizmetinde çalışan insanların yaşaması için kalenin yanına yeni bir yerleşim yeri kurulması gerekmiş ve bugün Hradcany Bölgesi olarak bilinen yerleşim, Prag Kalesi’nin ana giriş kapısının hemen karşısındaki açıklık alana kurulmuştur. 

Kalenin içini gezmeden önce bu meydanda görülmesi gereken yerleri gezebilirsiniz. Meydanın batısında 17. yüzyıl Barok mimarisine ait Toskan Sarayı ve sarayın yanındaki erken Rönesans mimari tarzındaki Martinic Sarayı’nı görebilirsiniz. Farklı mimari tarzları görebileceğinizSchwarzenberg Sarayı meydanda dikkati çeken bir diğer yapıdır. Saray 2007’de oldukça kapsamlı bir restorasyon geçirmiştir. 

Meydanda görebileceğiniz en süslemeli yapı, Başpiskoposluk Sarayı’dır. Saray yılda sadece bir gün, Paskalya’dan önceki Perşembe günü, ziyarete açıktır. Sarayın hemen yanında Avrupa Sanatları Ulusal Galerisi (Narodni Galerie) yer almaktadır. 

Hradcany Meydanı’ndan Kale’nin içine girmeden önce bu büyüleyici şehri yukarıdan görmek isterseniz, kale kapısının güneyinde bir süre durup dinlenebilir, fotoğraf çekebilirsiniz. 

Yaklaşık 46 hektarlık bir alanda 3 avluya sahip olan kalenin içinde görülmesi gereken pek çok önemli ve tarihi yapı bulunmaktadır.

Aziz Vitus Katedrali (Katedrala Svateho Vita)
Kaleye girip ilk iki avlusunu geçtiğinizde karşınıza Roman Katolik kilisesi olan Prag Başpsikoposluğu’nun bulunduğu Prag’ın en büyük ve en önemli kilisesi çıkar. Aziz Vitus Katedrali, sivri kuleleriyle Gotik mimarinin en iyi örneklerinden biridir. Kalenin içinde bulunan en dikkat çekici yapı olan bu katedralde sayısız ulusal hazineyi ve Bohemya krallarının mezarlarını görebilirsiniz.

Prag psikoposluğunun, başpsikoposluğa yükseltilmesi üzerine IV.Karl katedralin yapımını başlatmıştır. 1344’te yapımına başlanılan katedralin tamamlanması yaklaşık 600 yıl sürmüştür. IV.Karl, katedralin Fransız gotik yapılarına benzemesini istediği için Fransız bir mimarı Prag’a davet etmiştir fakat katedral tamamlanamadan Fransız mimar hayatını kaybetmiştir. Bunun üzerine Alman bir mimar ve oğulları katedralin yapımını devralmışlardır. Prag’ın geçirdiği sıkıntılı yıllar ve şehirde devam eden diğer çalışmalar, katedralin yapımında aksaklıklara neden olmuş ve katedral ancak 1929 yılında tamamlanabilmiştir. 


Katedralin bugünkü giriş kapısı batı kapısıdır ama 19. yüzyıla kadar giriş için güney kapısı kullanılmaktaydı. Altın Taçkapı diye bilinen güney kapısı, Venedikli sanatçılar tarafından yapılan Son Yargı mozaiği ile süslenmiştir. Cam ve doğal taş parçacıkları ve altın yapraklar kullanılarak yapılan mozaik, katedralde görülmesi gerekenler arasında yer alıyor. 





Katedralin duvarları boyunca sıralanan şapeller, yapının görkemine dikkat çekmektedir. Bu şapeller arasında en önemlisi, Aziz Vaclav Şapeli’dir. Prensin lahiti için Gotik tarzda bir odada tasarlanmıştır. Duvarlarda, Kral Vaclav’ın hayatının resmedildiği freskler, pahalı taşlar ve altın yapraklar dikkat çekmektedir. Şapelin arkasında bir oda da Kraliyet Mücevherleri’ne ayrılmıştır. Çek kraliyet tacının da içinde bulunduğu mücevherler sadece önemli resmi günlerde ortaya çıkarılır.

Uzunluğu 120 m, genişliği 60 m olan Aziz Vitus Katedrali’nde hâlen ayinler düzenlenmektedir. Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri olan katedralde, Çek tarihinin en önemli kral ve prenslerinin lahitlerinin (4.Karl, 2.Rudolf gibi) de bulunması yapıyı, Çek tarihi açısından önemli kılmaktadır.



Bir not: Aziz Vaclav Şapeli’ni, Prag kartpostalların çoğunda görebilirsiniz.
Eski Kraliyet Sarayı

Kalenin üçüncü avlusunun güney ucunda Eski Kraliyet Sarayı bulunmaktadır. Bohemya prenslerine ev sahipliği yapan saray, 9. yüzyılda inşa edilmiş fakat ilk yapımının üzerine pek çok değişiklik de geçirmiştir. Günümüzde sarayda görülebilecek en eski kalıntılar Romanesk döneme aittir. Romanesk mimarinin yanı sıra Gotik ve Rönesans mimarisinin de etkisinin görülebileceği Eski Kraliyet Sarayı’na yapılan en önemli ekleme ladislav Salonu’dur. 1502 yılında tamamlanan salon, yapıldığı dönemde sütunlarla desteklenmeyen ve sivil amaçlara hizmet etmek için yapılmış en büyük salondu. Günümüzde de bu salonun kaburgalı tavan örtüsü ve geniş açıklığı Gotik dönemin en güzel örneklerinden biridir. 16. yüzyıldan itibaren salon; taç giyme törenlerine, şövalye turnuvalarına, eğlencelere ve değerli eşyaların satıldığı pazarlara ev sahipliği yapmıştır. At sırtındaki şövalyeler salona hafif eğimli merdivenlerden girerlerdi, bu merdivenler günümüzde turistler tarafından sarayı gezmek amacıyla kullanılmaktadır. 

Salon; günümüzde Çek Cumhurbaşkanlığı yemini, devlet törenleri ve sergiler gibi etkinliklerde kullanılmaktadır. Salonun güneyindeki gözlem galerisinden muhteşem Prag manzarasını izleyebilirsiniz.
Ziyaret saatleri: Nisan – Ekim 9:00 – 17:00
                               Kasım – Mart 9:00 – 16:00

Aziz George Bazilikası (Bazilika Svateho Jiri)

Üçüncü avluda Eski Kraliyet Sarayı’nı geçip doğuya doğru ilerlendiğinde Aziz George Meydanı (Svateho Jiri Namesti)’na ulaşılır. Meydandaki yapılar, alçı süslemeler ve aşı boyasıyla renklendirilmiş dış cepheleriyle dikkat çeker. Meydanda 9. yüzyılın başlarında inşa edilmiş ve Bohemya’nın en eski kilisesi olduğu söylenen Aziz George Bazilikası bulunmaktadır. Bazilika, yangınlar ve yıkımlar yüzünden pek çok değişikliğe maruz kalmıştır. Bazilikanın bugünkü kırmızı, krem renkli dış cephesi erken dönem Barok mimarisinin eseridir. 1000 yılı aşkın bir geçmişi olan bazilika günümüzde Ulusal Galeri’nin bir parçasıdır ve Bohemya’nın Gotik ve Barok dönemine ait sanat eserleri burada sergilenir. Ayrıca bazilikada zaman zaman klasik müzik konserleri de düzenlenir. Yapının geniş, yüksek ve boş sayılabilecek iç alanın mükemel akustiği, keyifle klasik müzik dinlemek için oldukça elverişli. 








Adres: Prague Kalesi, Hradcany, Prag 1, 119 08

Ziyaret saatleri: Salı - Pazar 10:00 – 18:00
Mihulka Barut Kulesi (Praşna vez Mihulka)
Bu kule 15. yüzyıl sonlarında kalenin kuzey surlarının bir parçası olarak yapılmış ve daha sonra barut deposu olarak kullanılmıştır. 20 m yüksekliğindeki kulede simya çalışmaları için de bir oda yapılmış. Kule 1982’den bu yana simya, ortaçağ sanatı, astronomi ve savaş tarihi gibi sergilere ev sahipliği yapmaktadır.
Adres: Prag 1, Hradcany
Ziyaret saatleri: 09:00 – 16:00
Bir not: Barut kulesinin yakınında 1781 yılına kadar hapishane olarak kullanılan ve adını burada kalan bir mahkumdan alan Dalibor Kulesi (Daliborka)’ni de görebilirsiniz. 

Adres: Prag 1, Hradcany

Altın Yol (Zlata Ulicka)

Prag’ın küçücük evleriyle dolu en küçük sokağını gezerken kendinizi bir peri masalında gibi hissedebilirsiniz. 16. yüzyılda kalenin kuzey surlarına bitişik olarak yapılan bu rengârenk kulübeler, kaleyi korumakla görevli atıcıların yerleşmesi için inşa edilmiş ama atıcıların sayısı fazla, alan küçük olduğu için ortaya bu küçücük kulübeler çıkmış. 

Zamanla bu evlerde yaşayan atıcıların yerini zanaatkârlar, simyacılar ve sanatkarlar almış ve sokak 20. yüzyıla kadar yoksullara sığınaklık etmiş. Sokağın adı, Rudolf II yönetimi zamanında burada yaşayan ve metalleri altına dönüştürmeye çalışan simyacıların hikâyelerine dayanmaktadır.

Sokağın tanınmış sakinlerinden biri de 22 nolu evde bir süre yaşamış ve yazılarını yazmış olan Franz Kafka’dır. Prag; Kafka’yı çok etkilemiş bir şehirdir, bunu eserlerinde de görmek mümkündür. Fotoğraflarının ve kişisel eşyalarının sergilendiği Kafka’nın mavi evi, restore edilmiştir. 

Günümüzde Altın Yol’daki bu küçücük rengârenk evler restore edilmiştir ve sokak; hediyelik, el yapımı eşya satıcılarına ev sahipliği yapmaktadır.

Ücret: Nisan 2002’den beri girişler ücretli.
Ziyaret saatleri: Nisam – Ekim 9:00 – 17:00
                              Kasım – Mart 9:00 – 16:00

Altın Yol’dan doğu kapısına doğru ilerlenilen yol üzerinde görülebilecek yerler arasında Narodni Müzesi’ne ev sahipliği yapan Lobkowitz Sarayı ve Siyah Kule (Cerná vêz) vardır. Yol bu son kulenin altındaki Eski Kale Basamakları’nda sonlanır. Bu pitoresk merdivenler; sizi Mala Strana bölgesine, eski şehir merkezinin batısına çıkarır. 



Prag Kalesi gezisi için pratik bilgiler

Kaleyi gezmek için kısa ve uzun olmak üzere iki tur alternatifiniz var. Kısa tur kapsamında; eski Kraliyet Sarayı, Aziz George Bazilikası, Altın Yol ve Daliborka kulesi vardır. Uzun turda ise; Eski Kraliyet Sarayı, Prag Kalesi sergisi, Aziz George Bazilikası, Aziz George Heykeli – Ulusal Galeri, Altın Yol, Daliborka Kulesi ve Prag Kalesi Fotoğraf Galerisi gezilir.
Bir not: Aziz Vitus Katedrali Prag Kalesi turlarına dahil değildir ama kendiniz ücretsiz olarak gezebilirsiniz.

Kale muhafızlarının görev değişimi seramonisi her saat başı izlenebilir. 

Açılış saatleri: Kale kompleksi yaz döneminde (Nisan – Eylül) 5:00’ten gece yarısına kadar açıktır. Kış döneminde (Ekim – Mart) ise 6:00’dan 23:00’a kadar ziyaret edilebilir. Bilet gişeleri ise yaz döneminde 9:00’dan 18:00’a, kış döneminde 9:00’dan 16:00’a kadar açıktır. Kale içerisindeki yerlerin açılış saatleri de mevsimlik olarak farklılık göstermektedir. Alacağınız biletlerin geçerlilik süresi ise iki gündür. Bilet gişelerinden kale hakkında bilgi ve broşür alabilirsiniz.

Danışma merkezi: 9:00 – 17:00 saatleri arasında hizmet verir.
Tel: +420 224 373 368
Mala Strana (Küçük Mahalle)

Prag Kalesi’nin kurulmasının üzerine kalenin ihtiyaçlarını karşılamak için tüccarların ağırlıklı olarak yerleştiği Mala Strana kurulmuştur. IV.Karl zamanında sınırlarını genişleten Mala Strana, kalenin savunmasında oynadığı önemli rol gereği surlarla çevrilmiştir. Kral’ın daveti üzerine bölgeye ağırlıklı olarak Alman tüccarlar ve zanaatkârlar yerleşmiştir.

Burada kurulan ilk mahalle, büyük bir yangında ciddi hasar gördükten sonra yeniden yapılandırılmıştır. Özellikle 17. yüzyılda Habsburglar arasında değer kazanan bölgeye bugünkü ihtişamını veren, 17 ve 18. yüzyılda yapılmış çok sayıda rönesans ve barok tarzı kiliseler ve malikânelerdir. Bu yapıların çoğu günümüze dek korunmuştur. 10 ve 11. yüzyılda Prag’ın en önemli şehri olan Mala Strana daha sonra Stare Mesto’nun gölgesinde kalmıştır. 

Kalenin eteklerine kurulan Mala Strana, Vltava Nehri’nin batı kıyısına kadar uzanır. Karl Köprüsü’yle Stare Mesto’ya bağlanır. Genelde şehri gezmeye gelenler, öncelikle Stare Mesto’yı keşfeder, Karl Köprüsü’nü geçip Mala Strana’yı gezer ve burdan da Nerudova Caddesi’ni kullanarak Prag Kalesi’ne tırmanırlar.

Önceleri pazar yeri olan Mala Strana Meydanı (Malastranske Namesti), bölgenin kalbinin attığı yerdir. Barok yapıların süslediği meydanda gotik iç mekânlarıyla ufak hediyelik eşya ve el sanatları dükkânları, Çek biralarını tadabileceğiniz publar, caz barlar ve kafeler bulunur. Bölgeyi dolaşabileceğiniz tramvayın ilk durağı da meydandadır.

Aziz Nikolaus Kilisesi (Chram sv. Mikulase)

Meydanın ve Mala Strana’nın en belirgin yapısı olan Aziz Nikolaus Kilisesi aynı zamanda Prag’ın en önemli Barok eseridir. Yapımına 18. yüzyılın ilk yıllarında başlanılan kilise, 1756’da tamamlanmıştır. Kilisenin mimarları Kryštof Dientzenhofer ve kilisenin Prag manzarasının önemli bir öğesi olan kubbesini tamamlayan oğlu Kilián Ignác Dientzenhofer’dır. 

Yeşil renkli kubbesi ve yine yeşil olan 80 metre yüksekliğindeki çan kulesiyle Aziz Nikolaus Kilisesi, günümüzde müzik etkinliklerine de ev sahipliği yapmaktadır. Mozart’ın Prag’da kaldığı sürede orgunda bazı eserlerini çaldığı bu kilise, Mala Strana’nın görülmesi gerekenleri arasında. 
Wallenstein Sarayı (Valdstejnsky Palac)

Wallenstein Sarayı 30 yıl savaşlarının en önemli generallerinden Wallenstein için yapılmıştır ve Prag’daki Barok tarzdaki ilk saraydır. Bahçeleri de kendisi kadar etkileyici olan bu saray, günümüzde konserlere ve resmi kutlamalara ev sahipliği yapar. Ayrıca Çek Cumhuriyeti’nin senatosu da buradadır. 



Adres: Vadštejnské námestí 4 Prag 1
Ziyaret saatleri: Cum – Pazar 10:00 – 16:00 

Bir not: Sarayın girişi ve etkinlikler ücretlidir ama bahçeleri ücretsiz gezebilir, çeşmeleri ve heykelleri görebilirsiniz. 

Nerudova Sokağı (Nerudova Ulice)

Mala Strana Meydanı’nın batısında kalan ve Prag Kalesi’ne doğru yükselen bu yol, adını kendisi de bu sokaktaki evlerde yaşamış olan şair Jan Neruda’dan almıştır. Bu sokağın en önemli özelliği ise, her evin dışında farklı şekillerde tasarlanmış olan ev plakalarının olmasıdır. Evler bu plakalar sayesinde birbirinden ayırt edilir ve evin kime ait olduğu anlaşılırmış. Bunun sebebi ise bu evlerin Prag’daki hane numaralama sisteminden önce yapılmış olmasıdır. 

Üç Kemancı (no: 12) adresindeki ev burada yaşayan ve keman üreterek hayatlarını kazanan üç kemancının evidir. Kırmızı Kaplan (no: 41) adresindeki ev, Çek ressam Petr Brandl’ın evidir. Altın Aslan (no: 32)’da Ulusal Müze’ye ait tarihi eczaneler sergisini gezebilirsiniz. Ayrıca günümüzde İtalyan Büyükelçiliği olan girişinde dev kartallar olan Thun-Hohenstein Sarayı’nı (no: 20), Yeşil Istakoz’u (no: 43) ve Altın Nal’ı (no:34) da mutlaka görün.
Karl Köprüsü (Karluv most)

Vltava Nehri’nin ayırdığı iki yakayı birleştiren ve dünyanın en ünlü köprülerinden biri olan Karl Köprüsü, Prag’ın en çok turist çeken noktasıdır. Kente gelen her turist bu köprüyü kullanarak Mala Strana’dan Stare Mesto’ya geçer. Körpüyü geçmenin tek yolu ise yürümektir.

14. yüzyılda Karl Köprüsü’nün bugün bulunduğu yerde Vltava Nehri’nin iki kıyısını birleştirmek içinJudith Köprüsü yapılmış fakat bu köprü bir sel baskınında yıkılmış. Bunun üzerine IV. Karl daha dayanıklı bir köprü yapmaya karar vermiş ve yapılan bu köprü günümüze dek varlığını sürdürmüş hatta şehrin simgelerinden biri hâlini almış.


516 metre uzunluğundaki ve yaklaşık 10 metre genişliğindeki Karl Köprüsü, üç tane kule ile korunmaktadır. Bu kulelerden ikisi Mala Strana’da diğeri ise Stare Mesto’dadır. Mala Strana’daki kulelerden biri Judith Köprüsü’nden kalmıştır, diğeri ise Mala Strana’ya giriş niteliğindedir ve Avrupa’da inşa edilmiş en güzel Gotik tarzdaki kapı olma özelliğine sahiptir. Muhteşem Prag manzarasını bu kulelerden izleyebilirsiniz. Stare Mesto’daki kule ise Gotik tarz mimarinin güzel örneklerinden biridir ve bu kuleden de manzarayı izleyebilirsiniz.

Köprü yapıldığında sade ve amaca hizmet edilecek şekilde tasarlanmıştır. Günümüzde Karl Köprüsü’nü diğer köprülerden farklı kılan çoğu Barok tarzdaki 30 heykel ise; 1700’lerde İtalya’da doğan köprü süsleme akımının Avrupa’ya yayılması üzerine yapılmıştır. Her ne kadar bugün köprüde bulunan heykeller orjinal heykeller olmasa da gerçeklerinin bire bir kopyalarıdır ve hepsi görülmeye değerdir.

Bu heykeller arasında en çok ilgi çekenlerden biri, Aziz John Nepomuk’un heykelidir. Efsaneye göre dönemin kralı, azizden kraliçenin sırlarını söylemesini istemiş, aziz söylememek için direnince azizi öldürüp Karl Köprüsü’nden atmış. Zamanla bu azizin heykeline dokunmanın dilekleri gerçekleştirdiği inancı yayılmış. Günümüzde köprüyü geçen turistler de bu heykele dokunup dilek tutarlar.

Turist gruplarının akın akın ziyaret ettiği Karl Köprüsü, günün her saati kalabalıktır. Özellikle güneşli günlerde köprü üzerinde pek çok Çek müzisyen, ressam ve hediyelik eşya satıcıları olur. Şehrin en güzel binalarını, diğer köprülerini, kaleyi görebileceğiniz köprü; fotoğraf çekmek isteyenlere de çok güzel kareler sunuyor. 

Stare Mesto (Eski Şehir)

Stare Mesto’nun kuruluşunun tam olarak ne zamana dayandığı bilinmese de 6. yüzyıldan beri burada ticaret kolonilerinin yaşadığı bilinmektedir. Hradcany ( Kale bölgesi) siyasi anlamda güçlenirken nehrin karşı tarafındaki Stare Mesto da ticari anlamda güçlenmiştir. Kale bölgesinden daha hızla gelişen Stare Mesto, 10. yüzyılda surlarla çevrilmiştir. 13. yüzyılda Judith Köprüsü’yle, 14.yüzyılda ise Karl Köprüsü’yle Mala Strana’ya bağlanması üzerine bölge şehrin ticaret merkezi hâline gelmiştir. Bu gelişmelerin üzerine krallar da bir kraliyet sarayı inşa ettirip burada yaşamaya başlamışlardır. 



Geçmişte de günümüzde de Prag’ın en önemli bölümü olan Stare Mesto, hem Ortaçağ’dan Barok tarzına uzanan mimari çeşitliliğiyle hem de en çok yerleşim alan yer olma özelliğiyle turistlerin ilgi odağı hâline gelmiştir. 

Stare Mesto Meydanı

Prag gezisinin en önemli kısmı olan Stare Mesto Meydanı’nın tarihi 10. yüzyıla kadar gidiyor. Pazar yeri olarak kurulan bu meydan, günümüzde restoranlar, kafeler, hediyelik eşya dükkânlarıyla dolu bir turizm merkezi hâline gelmiş. Tur otobüslerinin şehir turları bu meydandan başlar, ama daha nostaljik bir gezi isterseniz yine bu meydandan kalkan fayton turlarını da tercih edebilirsiniz. Meydan, her tür mimari tarza ait eserlerden oluşmuş bir kolaj gibidir. Gotik bir binanın yanında kübist tarz bir ev ve bunların hemen yanında bir de Barok tarz bir yapı görülebilir. Meydana hâkim yapı ise 1915 yılında ölümünün 500. yıldönümünde açılışı yapılan Çeklerin milli kahramanı ve ilk reformistlerden olan Jan Hus’un anıtsal heykelidir. 

Stare Mesto’da görülmeye değer yerler ise şunlardır:

Astronomik Saat (Orloj) ve Stare Mesto Belediye Sarayı

Belediye Binası, meydanın güneybatısında yer alan ve bölgenin önemi arttıkça değişik mimari tarzlarda inşa edilmiş parçalar eklenerek büyüyen bir yapıdır. Binanın en eski bölümü ise, 14. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş olan astronomik saat kulesidir ve hiç şüphesiz ki Stare Mesto’da turistlerin en çok ilgisini çeken yapısı da bu astronomik saattir.


Belediye Binası’nın dış tasarımında pek çok ilgi çekici özellik bulunmasına rağmen ziyaretçiler özellikle astronomik saati merak ederler ve her saat başı bu saatin yapacağı gösteriyi izlemek için meydanda toplanırlar. Astronomik saat yapılışıyla ilgili efsaneye göre; bu saat yapıldığında şehrin ileri gelenleri saatin mükemmelliğinden öyle çok etkilenmişler ki saati yapan ustanın gözlerine, bir daha başka yerde bu saatin aynısını yapmasın diye, mil çekmişler. Ama bu usta ölmeden önce saatin mekanizmasını bozmuş ve saat başka büyük bir usta tarafından tamir edilene dek yıllarca çalışmamış.

Saat üç bölümden oluşur. Bunlar; en üst dairenin üstünde, her saat başı 12 havarinin göründüğü pencere bölümü, değişik zamanları gösteren saat bölümü ve burçları gösteren takvim bölümüdür. Her saat başı meydanda toplanan ziyaretçilerin merakla izlediği gösteri, meydanın en büyük eğlencelerinden biridir. Saatin üstündeki her figürün bir görevi olduğu gösteride önce bir elinde kum saati tutan ölüm saatine bakar ve diğer eliyle ölüm çanının ipini çeker; bunun üzerine ahşap pencereler açılır, arkadan İsa ve 12 havari geçer. Pencereler kapanır ve bir horoz ötüşü duyulur. Saatin sağ yanında olan bitene anlam vermeye çalışan bir Türk figürü, solda elinde para kesesiyle bir cimri ve bir de kibirli insan figürü de bulunur. 

Stare Mesto Belediye Sarayı’nda ayrıca konsey salonlarını, Oriel Şapeli’ni ve binanın kulesine tırmanarak Stare Mesto manzarasını görebilirsiniz. 
Ziyaret saatleri: Kasım – Mart Pzts 11:00 – 17:00 Sal –Paz 9:00 – 17:00
                               Nisan – Ekim Pzts 11:00 – 18:00 Sal –Paz 9:00 – 18:00

Tyn Önündeki Meryem Anamız Kilisesi

Yapımı 14. yüzyılda başlamış ve 16. yüzyılda bitirilmiş olan kilise, Prag’daki en önemli Gotik kiliselerden biridir. 80 metrelik iki kulesiyle meydandaki Ortaçağ yapılarının üzerinde yükselen yapı, Stare Mesto’nun sembollerinden biridir. Prag’ın geçirdiği dinsel çeşitlilikten nasibini alan kilise, karşı reformdan sonra Katolik Kilisesi’ne verilmiş ve bugüne kadar da bu özelliğini korumuştur. Kilise günümüzde sadece ayinlerde açıktır. Ayinlerin saatleri kilisenin kapısında asılır. Her ne kadar dış cephesi kararmaya yüz tutmuş gibi görünse de kilise, gece ışıklandırıldığında Prag manzarasının en muazzam yapılarından biri hâline gelir.



Ziyaret saatleri: Salı – Paz 10:00 – 18:00

Aziz Nikolaus Katedrali (Kostel sv. Mikuláse)

Dienzenhofer tarafından 1735 yılında Barok tarzda inşa edilmiş olan bu katedral Mala Strana’daki aynı isimli katedralle benzerlikler gösterir. Alman işgali esnasında oldukça hasar gören bölgede görülmeye değer bir yapı olan katedralin içerisinde o döneme ait eserler ve azizleri resmeden freskler bulunur. Ayrıca yaz aylarında konserler de düzenlenir.

Adres: Old Town Square, Parízská Str, Prague 1, Old Town
Ziyaret saatleri: Pzts 12:00 -16:00; Sal - Ctsi 10:00 – 16:00

Stare Mesto’da bunlar dışında; Siyah Madonna’lı Ev, Goltz- Kinsky Sarayı, Clam-Gallas Sarayı, nehrin bu yakasının en büyük kompleksi Klementinum ve ortodoks Yahudi cemaatine ev sahipliği yapan Yahudi Mahallesi de zamanınız varsa görülmeye değerdir.

Nove Mesto (Yeni Şehir)

IV.Karl’ın Roma krallığına seçilmesiyle Prag’ın nüfusunda hızlı bir artış olmuş ve Stare Mesto artık halka yetmez hâle gelmiş. Yeni yapılar için boş alan da kalmayınca şehir, surların dışına taşmış. Bunun üzerine IV. Karl 240 hektarlık bir alana yeni baştan, planlı bir şehir kurmuş. Bölgenin kuruluşunda inşa edilen yapıların çoğu yenileme amacıyla yıkılmış olsa da, Nove Mesto’da da görülmeye değer tarihi yapılar vardır. Tarihin yanı sıra alışveriş ve eğlence hayatının da merkezi sayılabilecek Nove Mesto konaklama içinde çok çeşitli alternatifler sunuyor.

Şehrin en önemli yerleri, eskilerde at pazarı olarak kullanılan Vaclavske Namesti (Vaclav Meydanı) ve Avrupa’nın en büyük kent meydanlarından biri olan ve hayvan pazarı olarak kurulan Karlovo Namesti’dir. Stare Mesto’yu Nove Mesto’dan ayıran eski hendeğin üzerine inşa edilen Na prikope sokağı pek çok modern mağazaya ve turizm danışma bürolarına ev sahipliği eder.

Vaclav Meydanı

Meydan olarak anılmasına rağmen büyüklüğüne bakıldığında, 750 metre uzunluğunda, 60 metre genişliğinde, 45000 metrekare alana sahip, bir meydandan daha fazlası olduğu görülür. Lüks mağazalarıyla alışveriş yapmak ve barları, kulüpleri ve restoranlarıyla eğlenceli vakit geçirmek isteyenler için pek çok seçenek sunan meydan her dakika yüzlerce turisti ağırlar. Şehir turlarının başlangıcı da bu meydandır. 

Vaclav Meydanı, Prag şehrinin inişli çıkışlı tarihine tanıklık etmiş hatta tanıklık etmekle kalmamış şehrin tarihsel dönüm noktalarında pek çok gösteriye de ev sahipliği yapmıştır. Nazi karşıtı gösterilerden,1968’de Kızıl Ordu’yu protesto etmek için düzenlenen gösterilere, 1969’da Prag Baharı’nı desteklemek ve Rusları protesto etmek amacıyla kendilerini yakan iki gençten, 1989 yılında Komünizmin yıkılışı kutlamalarına kadar pek çok siyasi ve tarihi olay bu meydanda hayat bulmuştur. Meydanın simgesi ise ünlü Çek heykeltıraş Josef Myslbek tarafından tasarlanan at üzerindeki Aziz Vaclav Anıtı’dır. 

Ulusal Tiyatro (Narodni divadlo)

19. yüzyılda bağımsız bir tiyatro kurulması talebi üzerine inşa edilen tiyatro, 1881’de açılmasından kısa bir süre sonra yanarak büyük hasar görmüştür. Bina, halkın bağışladığı paralarla yeniden inşa edilip aynı yıl içerisinde açılmıştır. Yapımında pek çok Çek sanatçının görevlendirildiği bina, modern mimarinin güzel bir örneğidir.

Adres: Narodni trida 2, Prag
Dans Eden Bina (Tancici Dum)

Modern mimarinin diğer çarpıcı örneği olan Tancici Dum, 1990’ların başında Amerikalı mimar Frank Gehry tarafından tasarlanmıştır. Bina, halk arasında Fred ve Ginger Binası olarak bilinir. Ginger camdan ve tuğladan yapılan binanın adı ve Fred de onu tutuyormuş gibi duran kulenin adıdır. Bu görünümüyle yapı, dans eden bir çifte benzer.